Paranýz varsa toprak alýn. Artýk üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Çocukluðumda; hemen heryerde oyun oynayabilirdik. Tarlada, bahçede, harman yerinde, çeþme baþýnda, derede, ýrmakta ( çamaþýrhanede), samanlýkta bile...Nerde olursa. Ýþte böyle zevkle oyunlar oynadýðýmýz yerlerden biri de caminin avlusu ve bahçesiydi. Ancak orada her zamankinden, her yerdekinden daha dikkatli olmak, daha uslu davranmak zorunda hissederdik kendimizi. Yoksa günah olurdu, camiye saygýsýzlýk olurdu. Büyüklerimiz böyle söylüyorlardý. Avlunun duvarlarýna öðretmenimiz atasözleri yazdýrýp, astýrmýþtý bize. Bu atasözlerini renkli resimlerle süslemiþtik. Benim yaptýðým resim yoktu ama, olsun. Arkadaþlarýmýn yaptýklarý vardý, bir de ablamýn. Ben hiç güzel resim yapamýyorum. Þarkýlarý da güzel söyleyemiyorum. Koro halinde söylerken, çirkin sesim arada kaynayýp gidiyor ama, yalnýz söylerken kötü olduðu çok belli oluyor. Ama ben de saçlarýmý çok güzel yapýyorum. Saçlarýmý orasýndan burasýndan toplayýp, tokalar takýyorum. Kurdelesiz hiç dolaþmýyorum. Kurdele bana çok yakýþýyor. Cebimde bir aynam var. Þöyle yuvarlak, arkasýnda horoz resmi olan bir ayna. Çýkarýp çýkarýp bakýyorum. Okulun en güzel kýzý benim galiba. Nimet de güzel ama, onu pek sevmiyorum. Ýkide bir bana; “ Benim babamýn çok parasý var.” deyip duruyor. Benim babamýn ne kadar parasý olduðunu bilmiyorum ki ben. O nedenle “ Benim babamýn da çok parasý var.” diyemiyorum. Dersem yalancý olurum. Yalancý bir kýz olmak istemem . Caminin avlusunun duvarýna astýðýmýz atasözleri ; saðlýk, temizlik, yardýmlaþma ile ilgiliydi. Birkaç tanesini hatýrlýyorum bu sözlerin: ”Akýllý insanlarýn içkisi sudur.”, “ Her kadeh, ölüme giden bir basamaktýr.”, “ Beþikten mezara kadar oku.”, “ Okullar dolmayýnca, hapishaneler boþalmaz. “ gibi...... Bu sözlerin orada bulunmasý, büyüklerin bunlarý okuduklarýný bilmek, bizi gururlandýrýrdý. Çünkü bunlar bizim eserimizdi. Kimbilir belki bir gün öðretmenimiz, benim bir yazýmý da asar. Okumam iyi deðil ama, yazým çok güzel. Caminin bahçesinde oynarken, pencereden içeri bakardýk. Caminin görüntüsü hem çok hoþumuza gider, hem bize huzur verirdi. Yerlerde renk renk kilimler, camý pýrýl pýrýl parlayan kocaman gaz lâmbalarý, hocanýn çýkýp birþeyler söylediði merdivenli, yüksek bir yer vardý.........Köyde rahatça girip çýkamadýðýmýz tek yer camiydi. Çünkü kapýsý kilitli olurdu. Biz de penceresinden bakardýk. Bazý geceler mevlit olduðunda biz de annemle gitmek isterdik camiye. Ama annem genelde bizi götürmezdi. Bir deðil, iki deðil, üç çocuk; hangi birimizi götürsün! “ Orasý çoluk çocuk yeri deðil.” Derdi. Birkaç kez gitmiþtim ama. O da babamýn sayesinde. Babam annemi zorla razý etmiþti. Ýbriklere doldurulan þerbet ikram ediyorlardý mevlitte. Þerbet, ibrikten bardaklara doldurulup, öyle veriliyordu.Üç - dört bardak elden elden ele, dudaktan dudaða dolaþýr dururdu. Ayný bardaktan, birçok kiþi þerbet içiyordu yani. Olsundu, bir þeycikler olmazdý. O þerbet çok güzeldi. Ýçinde gül suyu mudur nedir, güzel kokan bir þey vardý. O þerbeti çok seviyordum. Keþke biz çocuklara iki bardak verselerdi..... Bir akþam yine mevlit vardý camide. Annem, mevlide gitmeyi çok istediðimiz halde bizi götürmedi. Ne kadar yalvardýk ama nafile! Sýrf o þerbeti içmek için gitmek istiyordum. N’olurdu sanki annem bizi de götürseydi? Hiç yaramazlýk yapmazdým camide. Annemin yanýna diz çöker, uslu uslu otururdum. Ama kardeþim için söz veremem. Çünkü o biraz yaramazca. Daha doðrusu daha çok küçük. Camide nasýl davranýlmasý gerektiðini bilmiyor ki!... Ne dediysem annemi ikna edemedim; bizi götürmedi camiye, kendisi gitti. Ablam, kardeþim ve ben evde kaldýk. Fazla da ýsrar etmenin gereði yoktu zaten. Annem “ olmaz ” deyince olmazdý. Annemi çok seviyorum ama, biraz inatçý galiba.....Anneme küstüm beni götürmedi diye. Camiden gelince – eðer unutmazsam – kendisiyle konuþmayacaðým. Bazen küsüyorum anneme, sonra küs olduðumu unutup, konuþmaya baþlayýveriyorum. Ablam kýzýyor bana; “Annelere küsülmez.” diyor. Küsmekten vaz mý geçsem, ne yapsam. Annem gidince ablam, annemin zaman zaman okuduðu dini kitabý buldu, geldi yanýmýza. “ Hadi, biz de mevlit okuyalým.” Dedi. Ama önce þerbetleri hazýrlamamýz gerekiyordu. Üç bardaðýn içine biraz þeker koyduk. Üzerine su doldurup, karýþtýrdýk. Ýþte þerbetimiz hazýrdý. Güzel kokusu falan yoktu ama, olsun. Güzel kokmasý için içine kolonya dökecektik, sonra vazgeçtik. Daha doðrusu ablam “ olmaz ” dedi. Annem evde olmayýnca, söz sahibi ablam oluyor. Sedirdeki yastýklardan birini yere koyduk. Üzerine kocaman bir sini oturttuk. Þerbet bardaklarýný siniye sýraladýk. Üçümüz de , sininin etrafýnda diz çöktük. Kardeþim, þerbeti içmek için sabýrsýzlanýyordu. Ablamla ben izin vermedik. Herþeyin bir sýrasý vardý. Kardeþimin bunu öðrenmesi gerekiyordu. Ancak zamaný geldiðinde içecektik þerbeti. Ayný camideki gibi. Kaçmýyor ya þerbet, orda iþte. O da bekledi, bizim sözümüzü dinledi. Ablam, annemin kitabýný eline aldý. Ciddi bir tavýr takýnarak, bize mevlitten bazý bölümler okudu. Kardeþimle ben, sessizce dinledik, sanki camideymiþiz gibi davrandýk. Sesi çok güzeldi ablamýn. Türküleri de çok güzel söylüyordu. Bütün türküleri bilir ablam. Nuri Sesigüzel’in, Niyazi Yýlmaz’ýn, Nezahat Bayram’ýn, Nevin Akol’un... Hele o “ Kayalarýn arýný / Süpürseler karýný ” diye bir türkü var ya, iþte onu çok güzel söyler........Yani þu ablamýn elinden, dilinden gelmeyen bir þey yok. Bütün ablalar mý böyle, bilmiyorum. Acýklý ilâhiler de okudu bize ablam. Sonra, ” Susadým gayet hararetten kat’i / Sundular bir cam dolusu þerbeti ” deyince , kardeþimle ben gözgöze geldik, hemen þerbetleri içtik. Çünkü camide dikkat etmiþtim; þerbet ikramýnýn ne zaman yapýldýðýný biliyordum. Mevlitte “ þerbet ” sözü geçer geçmez, þerbeti ikram etmeye baþlýyorlardý. Biz de aynen öyle yaptýk. “ Þerbet ” sözünü duyar duymaz, þerbetleri kafamýza diktik. Cümlesini tamamlayýnca, ablam da içti. Yok, pek hoþuma gitmemiþti bu þerbet. Camide herkesle beraber içilen þerbetin tadý baþkaydý. Hem bizim þerbetimiz, camide içtiðimiz þerbet gibi güzel kokmuyordu. Ablamýn yüzünden. Kolonya dökseydik içine, ne güzel kokacaktý. Ama yine de hiç yoktan iyiydi. Dökünecek gül suyumuz yoktu. Biz de onun yerine kolonya dökündük. Mevlidin sonunda dua yapmayý da unutmadýk. Ýþte böylece camiye gidememenin eksikliðini, bu þekilde gidermeye çalýþtýk. Kendi kendimizi avutmanýn bir yoluydu bu. Artýk sýra oyuna gelmiþti. Dört sandalyeyi büyükçe bir karenin köþelerine gelecek þekilde odanýn ortasýna koyduk. Üzerine bir çarþaf örttük. Böylece bir çadýr yapmýþ olduk. Çok pratiktik. Her þeyi kolayca hallediyorduk. Çadýrýn içine girip, annem camiden gelinceye kadar oynadýk. Erkek kardeþim, her zamanki gibi canavar oldu, ablamla beni yakalayýp yemeye çalýþtý. Ama biz, izin vermedik. Öyle küçücük canavara kendimizi yedirir miyiz hiç! Annem camiden gelince, kendisine küstüðümü unutup, onunla konuþtum mu, hatýrlamýyorum. Ancak, çok seyrek olarak gittiðim camide içtiðim þerbetin tadýný hiç unutmadým.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |