Sevginin Adı Sevgi - II -
vefa yı öğrenmeye çalışıyordum ondan...terketmemeği unutmamayı...ölümü beklemek bu kadar güzelmiydi...
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
vefa yı öğrenmeye çalışıyordum ondan...terketmemeği unutmamayı...ölümü beklemek bu kadar güzelmiydi...
Karanlık bir şehirde eski bir ağacın altında can çekişen umutları ölüyordu kucağında. Menzili yoktu sevdalı gözlerin, bir damla yaş olur akardı mevsimlerin sonbaharı. Saatler hüznü vururken sevdaya hazırlanan bir kadındı hazan.
Sadık dostlarımdan biri olan bulutla yaşadığımız enteresan dostluğu anlattığım biraz melankolik biraz da paranoyak öyküm.
O gece deli bir sağanak başladı. Sonbahar için zaman erkendi. Gürgenler tepeden tırnağa yaprak, dağların dorukları yemyeşil çayırlarla kaplıydı. Elmalar kızarmıştı kızarmasına ama henüz ayvalar sararmaya bile başlamamıştı. Yağmur bindirmeden az önce gök çatladı. Yıldırımın yaladığı orman ürperdi. "
Neyi şans sayarsınız bilmem; yağmuru mu yoksa parlak bir güneşi mi ? Bana sorarsanız ; ikisinede şans derim.Diyelimki tercihiniz parlak bir güneş.Ve güneş, koca çam ormanlarının tepesinden sarı ışıklarıyla göz kırpıyor size. Güneşin cazibesine kanıp sizde ona bakıyorsunuz. Utancınızdan pembe pembe oluyorda yanaklarınız, gözlerinizi göle çeviriyorsunuz .Bu kamaşmanın
Türk Milleti olarak artık uzaydaki yerimizi almamız
gerektiğini düşünüyorum.Teknolojik gelişmimizi
ve evrimimizi tamamladık.Uzay bir gelişmişlik göstergesidir ben de bu nedenle uzaya gönderilen bir
Türk Pilot Subay'ın hikayesini anlattım.
Acı ve eğlenceli gerçek şu; bunu ne ben yazdım ne de sen okudun.
Sadece birbirimizin gözlerine baktık. Ne müziğin sesi, ne figürlerin canlılığı, ne de rüzgâr kaçırabildi o anı. An’ı kıpırdatan bir tek yürek çarpıntısı oldu. Kalktım, kendi gözlerimden onun gözlerine yol aldım.
Hiç dokunmasa da sonbahara, o haince ilerliyordu bedeninin yeşermemiş bahçelerinde… Ömrünün her deminde gece bakışlı, bu esmer mevsim çok zordu. Kurumuş yaprak gibi döküldü Sevda hanım’ın umutsuz elleri iki yana… Kanayan gözyaşı yağmur oldu, bezgin nefesi yaralı bir rüzgar. Gecelerce inledi kalbi kırık sızıları, yalnız yatağında. Soldu gözleri
Bugünün çocukları yarının büyükleri olacağına göre onlara anılarımızı öyküleştirmenin gereğine inanarak ...!!!
Masanın üzerine koyduğum davetiyeyi hafifçe ona doğru sürüyorum (ah keşke ‘’davetiye önünde be adam açıp da baksana ‘’diyebilsem...) dizlerini sallıyor, kravatını sağa sola çekiştiriyor. Anlaşıldı! Bir beş dakika daha orada oturamayacak. Şimdi beklediğim soru;
Bu öyküyü birkaç edebiyat sitesine asmıştım. Çok beğenilmiş ki, "FORMİSTAN; FORUMSAL.NET ve MAİN BOARD siteler de iznimi almadan bu öyküyü kendi sitelerine koymuşlar. Adımı yazdıkları için sorun yapmadım. Öyküm, bu sitemizde de bulunsun istedim.