"Ben"
Aksak bir kemandan farkım yokmuş...
Yanlız bir keman sesi, sonu, notası.. sızlıyor ince ince..
"Bir yazarın hayatı, genellikle ölüleri diriltmekle, hayatta olanları ise öldürmekle geçer." - Terry Pratchett"
"Bir yazarın hayatı, genellikle ölüleri diriltmekle, hayatta olanları ise öldürmekle geçer." - Terry Pratchett"
Aksak bir kemandan farkım yokmuş...
Yanlız bir keman sesi, sonu, notası.. sızlıyor ince ince..
O gece deli bir sağanak başladı. Sonbahar için zaman erkendi. Gürgenler tepeden tırnağa yaprak, dağların dorukları yemyeşil çayırlarla kaplıydı. Elmalar kızarmıştı kızarmasına ama henüz ayvalar sararmaya bile başlamamıştı. Yağmur bindirmeden az önce gök çatladı. Yıldırımın yaladığı orman ürperdi. "
Onca yıl uğraştıktan sonra yaratıcılarına ulaşmış, yeniden bir araya gelmişlerdi. Şimdi aynı yerlerde bir araya gelebilme zamanıydı. Yeni amaçları buydu. Tüm güçleriyle bu amacı gerçekleştirmek, yeni görevleriydi.
Bu öyküyü birkaç edebiyat sitesine asmıştım. Çok beğenilmiş ki, "FORMİSTAN; FORUMSAL.NET ve MAİN BOARD siteler de iznimi almadan bu öyküyü kendi sitelerine koymuşlar. Adımı yazdıkları için sorun yapmadım. Öyküm, bu sitemizde de bulunsun istedim.
“ Babanı değiştiremeyeceğimi anladığımda gerçekten onu sevmeye başladım” demişti annesi.
Gülru’nun da kendini sevmesi, hatta hayatını devam ettirebilmesi için öncelikle kendini olduğu gibi kabul etmeye başlaması gerekiyordu. Ama birtürlü başaramamıştı, gerekli de görmemişti.
Hocamdı o benim. Ona bazen imreniyorum, kimse ölümden sonrasını bilmiyor ne de olsa.Aslında her şeyine gıpta ediyorum; insanı anlama çabasının gücüne, acıyı tatmasına, gerçek mutluluğu bilmesine, hayat ustalığına.
Hiç dokunmasa da sonbahara, o haince ilerliyordu bedeninin yeşermemiş bahçelerinde… Ömrünün her deminde gece bakışlı, bu esmer mevsim çok zordu. Kurumuş yaprak gibi döküldü Sevda hanım’ın umutsuz elleri iki yana… Kanayan gözyaşı yağmur oldu, bezgin nefesi yaralı bir rüzgar. Gecelerce inledi kalbi kırık sızıları, yalnız yatağında. Soldu gözleri
Gücüm azalıyordu. Daha fazla kafa tutamıyordum ölüme. Öyle güçlüydü ki karşısında savaşamıyordum artık. Yavaş yavaş yürüyordum bilinmezliğe. Beni neyin beklediğini bilmiyordum. Ve işte o an. Kalbimin durduğu, nefesimi tamamen kaybettiğim o an...
Masanın üzerine koyduğum davetiyeyi hafifçe ona doğru sürüyorum (ah keşke ‘’davetiye önünde be adam açıp da baksana ‘’diyebilsem...) dizlerini sallıyor, kravatını sağa sola çekiştiriyor. Anlaşıldı! Bir beş dakika daha orada oturamayacak. Şimdi beklediğim soru;
İnsanlar insan olduğunu unutmuş sanki.. Duyguları yok.. Sevmeyi bilmiyor, sevgiyi yaşarken sevinemiyor. Ayrılıyor, ayrılmanın acısını yaşayamıyor. Gülmesi gerekirken ağlıyor, üzülmesi gereken durumlarda katıla katıla gülüyor. Bireysel yaşamaklar ölmüş, sürüler halinde yaşıyor insanlar, kirli gökyüzünde uçuşan kuşlar gibi…
Yasemen, ıtır, fesleğen, küpe çiçekleri tanınmıyor.
El
Sen göremezsin saçlarına kurdelalar bağladığın kızının büyüdüğünü. Aynaya her bakışımda duyduğum ıstırabı, gözlerimde hiç düşmeyecekmiş gibi duran hüzün bulutlarının verdiği yükü bilemezsin...
Geceleri karanlıktan, yağmurda şimşekten, uykuda kabustan hala korkarım. İlk günkü gibi muhtacım sana aslında..