Yaþamýn her aný hakkýný ister. -Goethe |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Niye böyle bir giriþ yaptým? Açýkçasý okuduðum “Gökdelen” isimli bir kitap yüzünden. “Gökdelen” kitabý deyince çoðunuz bunu Tahsin Yücel’in kitabý sanabilirsiniz. Ancak o kitap deðil. Evet, onun da “Gökdelen” isminde bir eseri var ama benim okuduðum kitap Ýngiliz yazar J.G Ballard’a ait. Ýki yüz dört sayfalýk distopik ve gerilim dolu “High-Rise” (Gökdelen) kitabý insan psikolojisi üzerinde gerçekten derin derin düþüncelere salýkverdi beni. Bu kitapta kýsaca, lüks bir binanýn varlýklý sakinlerinin adým adým kaosa nasýl sürüklenerek yok olduðu anlatýlýyor. Hatta yönetmen Ben Wheatley ayný isimde bu kitabý referans alarak sinemaya aktarmýþ. Herþey, eþinden yeni boþanan doktor ve týp fakültesinde öðretim görevlisi olan Robert Laing’in Londra’nýn þehir merkezinden uzak yeni yapýlan lüks ve yüksek katlý bir binanýn 25. katýna taþýnmasýyla baþlýyor. Gerek binanýn þehrin merkezinden uzak olmasý, gerekse binlerce insanýn bu dikey þehirde yaþamasý sebebiyle herkesin rahatlýkla hayatýný sürdürebileceði tüm imkân ve olanaklarla donatýlmýþ bir gökdelen burasý… Yerleþke de marketten bankaya, restorandan kuaföre, yüzme havuzundan spor salonlarýna ve eðitim kurumlarýna varýncaya kadar aklýnýza gelebilecek hemen hemen her þey, son teknolojiyle donatýlarak burada yaþam süren insanlarýn hepsinin dýþ dünyayla olan baðlarý tamamen kopartýlmýþ. Doktorumuz Laing, bir kat üstte yaþayan sekreter Charlotte ve ailesiyle birlikte binanýn alt katýnda yaþayan belgesel film yapýmcýsý Richard Wilder ile tanýþýyor. Hayat bu bina da hep ayný düzlemde ilerlemiyor. Zaman içinde sýk sýk yaþanan elektrik kesintileri, insanlar arasýnda ve diðer tüm katlardaki ailelerin þikayetlerinin artmasýna neden oluyor. Özellikle üst katlarda oturan kiracý ve mülk sahiplerinin asansör kullanma talepleri ve asansörleri kendilerinin sanmalarý binada tartýþmalarýn ve kavgalarýn yaþanmasýna neden oluyor. Kimileri, asansörler yüzünden, kimileri ortak kullaným alaný olan yüzme havuzlarý ve spor salonundaki haklarýný savunmak için gruplaþarak “düþman” ilan ettikleri diðer katlardaki alanlara saldýrarak yaðmalamaya ve ortak kullaným alanlarýný tahrip etmeye baþlýyor. Tabii ki kim daha güçlü ve acýmazmýþsa onun borusu ötüyor. Hâl böyle olunca daire sahipleri ve kiracýlar bunca kýsýtlamanýn içinde bir çözüm bulmak için normal iþlerine gitmekten de vazgeçerek þiddetin dozunu daha da arttýrmaya baþlýyor. Herkes tüm zamanýný binada geçirmeye baþlayýnca zaman kavramý tamamen yok olup gidiyor. Gökdelenin insanlara sunduðu imkân ve olanaklar azaldýkça cinayetlerin sayýsý her geçen artmaya ve ceset kokularý da gökdeleni sarmaya baþlýyor. Hiç kimse bu süreçte ortaya yeni çýkan bu vahþi dürtüleri ve arzularý konuþmak, binadan ayrýlmak gibi seçenekleri site yönetimine bildirmek için bir çaba harcamýyor. En nihayetinde kahramanýmýz Laing ve belgeselci Wilder, binanýn 40. katýna ulaþmak için yola çýkmaya karar veriyorlar. Çýktýklarý yolda binanýn mimarý Anthony Royal ile yüzleþebiliyorlar… Ýnsan kitabýný da filmini de seyrederken irkiliyor. Kitap ve film yüzünden zihnimin içinde son günlerde tuhaf düþüncelerle yaþamaya çalýþýyordum ki internette denk geldiðim bir haber yüzünden iyice tuhaf oluyorum. Haber de Gökdelenin 30. katýndan aþaðý birinin kafasýna yatak düþtü haberiyle karþýlaþýnca “mümkündür” dedim. Bu dünyada ve insanýn olduðu her yerde her þey mümkün… Özellikle her yeri betonla çevrilen Ýstanbul’un yüksek binalarýndan; saksý, halý, þiþe, sandalye, masa ne bileyim kuyruklu bir piyano bile düþmüþ olabilir dedim kendi kendime. Biz gelecekte betondan arýnmýþ, belki ahþap ve çelikle yapýlmýþ az katlý veya “yatay mimari”nin özlemiyle yanýp tutuþurken daha yüksek, daha büyük gökdelenlerin dikilmesinden hiç mi hiç endiþe duymuyoruz ne yazýk ki… Ýþte Ballard’ýn, “Gökdelen”inde modern insanýn kendi elleriyle kurduðu bu yapay cennetin nasýl bir cehenneme dönüþtüðünü anlatmaya çalýþtým kýsaca sizlere… Kýrk katlý ve bin daireli gökdelenin “iki bin sakini, göðe yükselen bir kutunun içinde” hayat sürmekteydiler. Bir mekanda her imkanýn olmasý o gökdeleni huzurlu ve güvenli yapmaya da yetmemiþ demek ki. Ballard, bir modern hayat masalýný anlatýrken, insanýn içindeki “kötülük”ün her zaman ve her yerde ortaya çýkmaya hazýr olduðunu da gösteriyor hepimize. Gerçekten insan, hayvanlaþmakta, canavarlaþmakta acayip bir yapýya sahip! Bugün Ballard’ýn “Gökdelen”inin bir distopya olduðunu söylemek pek de mümkün deðildir herhalde. Hayýr, “Hayatýn Mucizeleri” yazarýnýn anlattýklarý, bugün hýzla gerçekliðe bürünüp modern insanýn hayat hikâyesi olmuþ durumda bana göre… 30-40 katlý, içerisinde yüzme havuzlarý, alýþveriþ merkezleri, eðlence yerleri olan ve sakinlerine dýþarýya çýkma ihtiyacý býrakmayan sözüm ona “modern yaþam” alanlarý, üst sýnýf insan grubunun cenneti haline çoktan geldi de geçiyor artýk. Türkiye’de çok yakýn tarihlerde bu tarz hayat tarzýný kimseler tasvip etmezdi. Bugün köylerde yaþayan büyüklerimizi öyle 40, 50 katlý binalara deðil 4, 5 katlý binalarda oturmaya bile razý edemiyoruz… Örneðin benim annem oturduðum 11 katlý binayý cezaevi gibi görüyor. Haksýz mý? Bence hiç de deðil… Büyükþehirlerde ki, özellikle de Ýstanbul’da yaþayan insanlarýn doyumsuzluðun atýna binip gitmesini taþ devrindeki o ilkelliðe benzetebiliyorum. Zira bu sýnýrsýz lüks tüketimine dayalý modern hayatlarýn ilelebet sürmesi mümkün deðil. Deðil yani. Yaðmurlar baþlamadan önce Ýstanbul’da barajlardaki su sorunu ile ilgili her gün onlarca haber okuduk hep birlikte öyle deðil mi? Hepimiz susuz kalýrýz diye korktuk. Demek ki doðal kaynaklar, böylesi bir hayatý sonsuza kadar besleyemeye bilir. Bir gün su, bir gün elektrik ve bir gün gýdalarýmýz bitip tükenebilir. Bir düþünelim lütfen. Geleceðin 20-30 milyon nüfuslu Ýstanbul’unda, binlerce gökdelen, rezidans elektriksiz ve susuz kalsa ne olur? Hayat dursa, her yer koksa ne yapacaðýz? Ballard’ýn Gökdelen’indeki gibi, ondan daha beter þiddet ve talan baþlayacaktýr kuþkusuz. Zaten kendi menfaatini ve çýkarýný her þeyin üzerinden gören, tutan insanlarýmýzýn baþkasýnýn hakkýný hukukunu düþünmeyi geçtim elindekini almak için derisini canlý canlý yüzeceðinden eminim. Bu sebeple kendime bu sene söz verdim. En kýsa sürede bu þehirden köye kaçacaðým. Tekrar doðaya, daðlara, ovalara yerleþeceðim. Çünkü bir yudum su, bir aðaç gölgesi, bir taze meyve için herkes köylere geri dönmeye çalýþacaktýr. Ama hiç kimsenin de bir þey bulacaðýndan emin deðilim. Deðilim, çünkü üretimin olmadýðý bir ülkede, insanýn ancak içindeki o vahþi hayvan, bencil yaþam her þeyi yok etmiþ olacak. Son tahlilde bu kitap bir roman deðil, distopya filan da deðil, gerçeðin ta kendisi gibi geldi bana. Bakalým büyükþehirlerin gökdelenlerinde parasýna güvenip her b.ku alabileceðini, yapabileceðini sanan zalim insanlar beklenen o gün geldiðinde ne yapacak?! Evet. Bakacaaaazzzzz! Kalýn saðlýcakla.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |