'Kafkas Tebeşir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 21 Nisan 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
'Ay bu fakirler çok aç, çoook yazık.' Sesine acıma duygusunu adeta 'acısso' tadında yükleyen 'beyaz leydi' bir yandan salıncakta sallanırken bir yandan da tavuklarını, yani fakirleri besliyor. 'Gel bili bili, gel bili bili, gel bili bili…(Sonra kadının çıngıraklı şuh kahkahası duyuluyor, tıpkı aptal liseli kızlar gibi sürekli gülüyor...) 'Ayyyyyy, burası çok eğlenceli canıııııım'. Çekirdekleri kapmak için eğilip koşuşturan, eşelenen, birbirleriyle itişen insanlara bakarak, yüzünde belirgin bir tiksinti duygusuyla, sanki biraz önce tavuklarını besleyen o değilmiş gibi, yanındaki adamlara dönerek emir vermekten de geri kalmıyor.'Ah, bu arada, şehrin kenarlarındaki sefil barakalar yıkılacak ona göre'. Sanki hiçbir şey olmamış gibi ılgın ılgın salıncakta sallanmaya devam eden Natella Abaşvili hazretleri. Yani, saygıdeğer valimizin kıymetli eşleri.
|
|
Hayata, Ölüme ve Zamana Meydan Okuyan Sanatçı : Aygün Arslan
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Nisan 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Eski tahta kapılar, bir zamanlar en güzel elbiselerin, bayramlıkların asıldığı ahşap dolaplar, kullanıldığı dönemlerde taze güzellerin karşısında süzüm süzüm süzüldüğü sırları dökülmüş aynalar, çeyizlerin, dantel çamaşırların lavanta kokuları içinde saklandığı şifonyerler hatta merdivenler. Dinleyecek bir izleyici, daha doğrusu yalnızlıklarını paylaşacak, yarenlik edecek birilerini bulduklarında ne hikayeler anlatıyorlar. Artık yaşamını tamamlamış, tüketim dışı kalmış ve geçmişimize tanıklık etmiş bu nesneler, bu çok konuşan, konuşkan tablolarda yeniden hayat buluyor. Metayı ‘tüketim dininin’ esası kabul eden modern zamanlarda, inadına yaşayarak, bu konuşkan tablolarda tekrar hayat buluyor ve dikkatle bakan gözlere çok zengin öyküler anlatıyorlar. |
|
Sanatçılar, Uluslararası Kapadokya Sanat Kampında Buluşuyor.
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 29 Mayıs 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Karlık Evi, yöre halkına sanatı tanıtmak ve sevdirmek istiyor. Çünkü onların dedeleri de duvarlara çok önemli duyguları taşımışlardı. Sadece coğrafi ve tarihi değeri ile tanınan yörenin, farklı yönlerinin ön plana çıkarılıp dile getirilmesini istiyoruz. Hitit döneminden miras kalan çömlekçilik, boyama ve bezeme, oya ve nakış yapan ismi bilinmeyen sanatçıların varlığının keşfedilmesini istiyoruz. Düş kurmanın, her ne olursa olsun beynimizde resmedebildiğimiz her bir karenin, gerçeğe dönüştürülmesinde ne denli önemli olduğuna inanıyor ve bunu daha da geniş kitlelerle paylaşmak istiyoruz. |
|
Sahibinden Az Kullanılmış "İkinci El" Stratejiler
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 12 Mart 2004 |
Toplumsal Olaylar |
| |
Tuvaletten çıkan sırayı arkadaşına devrediyor.
Bu arada olan, bizim gariban yolculara oluyor.
Beklerken altına yapanlar mı ararsınız?
Orasını burasını tutarak, twist yapar pozisyonlarda dolaşanlar mı?
Çok sıkışmış bir yığın kızgın yolcunun müdü |
|
Tiyatroya Heves Edenlere İlaç Gibi Gelecek…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 20 Mart 2004 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Adam ön sırada oturuyordu, ‘oyun kötü’ diye sinirlendi ayakkabısının tekini çıkarttı, sahneye fırlattı. Bir başkası kalktı, sahneye çıktı ve perdeyi tutup kapatmaya kalktı. Yani, oyun o kadar beğenilmemişti. |
|
İç Savaş Sürecinde Türkiye : Birinci Bölüm
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 26 Mayıs 2004 |
Türkiye |
| |
Okuyacağınız çalışma, Türkiye’ yi de konu alan uzun soluklu bir planın günümüze uzanan süreç içersinde geçirdiği evreleri kapsıyor. Bu plan, zaman içinde geliştirilerek, günümüz koşullarına ve stratejilerine uygun olarak yapılan eklemeler ve düzeltm |
|
Sanat Dünyasından Bir Yıldız Kaydı
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Haziran 2004 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bu yıl, 18. Uluslar arası İzmir Festivali buruk başlayacak. Çünkü festivalin ve sanat camiasının üzerinden bir yıldız kaydı. Pırıl pırıl yüreğiyle, aklıyla, gittiği yeri aydınlatan, entelektüel tavrıyla sanatı ve sanatçıyı tüm kalbiyle destekleyen sanat h |
|
Tanrıların Takıları
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 1 Eylül 2004 |
Toplumbilim |
| |
Sınıf, yapılan savaş ve kazanılan Osmanlı toprakları ile ilgilenirken ben bütün utanmazlığımla, küpenin çok hoş olduğunu ve beyaz elbiseme de çok iyi gideceğini düşünmekteydim.
Yavuz Sultan Selim hakkındaki o anda edindiğim ilk kanı, çok zevk sahibi old |
|
Shakepeare"den Verdi"ye : Falstaff Operası
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 20 Şubat 2005 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Yaşlı, koca göbekli, kel kafalı, obur, içkici, üstelik kadın düşkünü bir Kazanova. Beş parasız kalan Falstaff, koca göbeğine ve ilerlemiş yaşına bakmadan iki soylu kadına aşk mektupları göndererek, zengin kadınlar vasıtasıyla kocalarının paralarından fayd |
|
Gülmekten Öldüren Terör…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 13 Ağustos 2005 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Dünyanın hiçbir oyununda, vahşete ve teröre bu kadar çok gülünmemiştir. Ve hiçbir oyunda bu kadar çok insan ve bu kadar çok kedi katledilmemiştir. Kan gövdeyi götürürken biz seyirciler, cehennem zebanileri gibi kahkahadan kırılıyoruz. |
|
Tek Kişilik Oyunların Efsane İsmi : Müşfik Kenter
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Mayıs 2006 |
Söyleşi |
| |
Biz çok şanslıydık. Çünkü Ankara’da çok güzel bir konservatuar binamız vardı. Bugün Mamak Belediyesi olarak kullanılan bu bina, çelik kapı ve pencerelerle ses yalıtımı çok iyi sağlanmış bir yapıydı. Ne kadar müzik çalışılırsa çalışılsın, bağırılırsa bağırılsın dışarıdan ses duyulmazdı. Sabah saat 3’de kapılar açılır. Bu nedenle 3’den önce kalkar kuyruğa girerdik. Kapılar açılınca, bir koşu kendimize bir oda kapar sabah 7.30’a kadar aralıksız çalışırdık. O dönemde, sabah kalkıp oda tutmak için koşanların hepsi bugün bir yerlere geldiler. |
|
Marquez'in Şu Hüzünlü Orospuları
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 9 Ekim 2005 |
Yazarlar ve Yapıtlar |
| |
Ancak bu kadar olur. 90’ında hayata yeniden başlamak böylesine incelikli ve duyarlı bir dille anlatılabilir. Alaycı yaklaşımındaki zarafet mi yoksa akıcı yazılışından kaynaklanan kolay okunuşu mu bilemiyorum ama Gabriel Garcia Marquez’in ̵ |
|
Ruhi Su"nun İzinde : Köy Enstitüleri
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 16 Aralık 2005 |
Eğitim |
| |
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde, köylerde yaşayan çocukları eğitmek ve meslek edindirmek için kurulmuş okullar varmış. Bu okullarda, aydınlık yüzlü insanlar, yüreğinin ve aklının pırıltısı gözlerine vurmuş çocuklar yetiştirirlermiş. Akıl ve vicdan birlikteliği esasına dayanan eğitimde amaç, bu aydınlık ülkenin insanlarını güvenli bir geleceğe taşıyacak aydınlık insanlar yetiştirebilmekmiş. |
|
Ruhi Su İle Birlikte 40 Yıl : Sıdıka Su
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 3 Ocak 2006 |
Söyleşi |
| |
Yanık bir türküde anmak onu. Yokluğunun keskin kokusu hala havadayken. Sonra, paylaşılan porselen gaz lambalarının titrek ışığı. İnatla, inançla dünya görüşünden ödün vermeden sürdürülen mücadele yılları. Demokrasiye aç, adı konmamış kitleleri bir araya getiren görkemli konserler. Sevenleri, hayranları ama en unutulmazı, insanın içini titreten o sesi. Yumuşacık kadife içinde açan bir kartalın uçuşu gibi öylesine insanı yüreğinden kavrayan o gümbür gümbür çağıldayan sesini. İşte bu sesi bir kez daha anımsıyor insan. Ruhi Su’nun eşi Sıdıka Su ile konuşurken. |
|
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüğü İlkesi'
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Ocak 2006 |
Politika |
| |
‘Ben Herostratus. Artemis Tapınağını ben yaktım. Benim adım çağlar boyunca anılacak ama sen Kleon, Efes kentinin baş yargıcı. Seni kim hatırlayacak? Hayır, sen de beni yargıladığın için anılacaksın.’ |
|
Marullar ve Bezelyeler Savaşı
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 18 Ocak 2006 |
Söyleşi |
| |
Kadın erkek ilişkilerini anlamının en kolay yolu, marullar ve bezelyelerin davranış biçimlerini incelemekten geçiyor. Tarihten de eski bu can alıcı meseleyi hala kavramadıysanız, size naçizane sürücü ehliyet kurslarında okutulan trafik kitabını tavsiye edeceğiz. Hala mı tık yok. Çaresiz, baş rollerini Şebnem Doğruer ve Gürol Tonbul’un paylaştıkları ve Behiç Ak’ın kaleme aldığı ‘Ayrılık’ oyununa gideceksiniz demektir...
|
|
Taşra Dergiciliği İstanbul Dükalığına Karşı
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 22 Nisan 2006 |
Modern Şiir |
| |
‘Gavur Topraklara’ da ancak böylesi yaraşırdı. Üstelik serde Homeros’un çocukları olmak da var. Hem muhalif olacaksın, hem çatır çatır her yanından muhaliflik akan Taşra Dergileri çıkaracaksın, hem de Homeros’un çocuğu olacaksın. Üstelik, insanın kanını kaynatan bu ‘gavur topraklar’ üzerinde yaşayacaksın. Eeee kardeşim şair olmayacaksın da ne yapacaksın? Elin mecbur, cümle alem şairi bir araya toplayacaksın. Ne demişler ‘aklın yolu bir’. |
|
Ademin Adı, Artık Tol!
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 7 Mart 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Adam bizi bize bağırıyor.
‘Bana hayatımı geri verin.’
Spartaküs de aynı şekil de bağırmamış mıydı? Binlerce yıl sonra, başka bir coğrafyada ve başka bir hayatta, bir adam, tıpkı Spartaküs gibi bizler, sizler, onlar ve ötekiler için aynı çığlığı atıyor.
|
|
Tiyatro Topluluklarına Yeni Bir Seçenek : Tepekule Sahnesi
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Mayıs 2006 |
Toplumsal Olaylar |
| |
Sahne boyutları, mükemmel akustiği, dijital kontrollü ışık sistemleri, sanatçı soyunma odaları, kulisleri, sahne dekor asansörü, sahne mekaniği ve yangın güvenlik önlemleriyle Tepekule Sahnesi, 13 Mayıs’tan sonra tiyatro topluluklarını ve sanat severleri ağırlamaya hazırlanıyor. Yapımı 9 yıl süren Tepekule Sergi ve Kongre Merkezi, başta tiyatrolar olmak üzere konserler, dans gösterileri, sergilerle Bayraklı’da bir sanat merkezi haline gelecek. |
|
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Şensoy
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 16 Mart 2006 |
Söyleşi |
| |
‘Askerlik saçma bir şeydir. Hiçbir genç kızın başına gelmez. Örneğin Leyla’nın hiç askerlik sorunu olmamıştır. Niçin askerde karavanayı sürekli Kelami taşıyor? Kelami olmasa Türk Silahlı Kuvvetlerinin durumu ne olacak? Leyla sevgilim.’ |
|
Bir Varmış Hiç Yokmuş
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 21 Mart 2006 |
Söyleşi |
| |
Kazık kadar olmasam bende soluğu sahnede alacak, insanın aklını çelen şu kuklaları doyasıya mıncıklayacağım ama nerede…İnsan, yaşını başını alınca maalesef yetişkinliğin getirdiği sorumluluklardan olsa gerek ancak poposunu kırıp oturmakla yetiniyor. Gözlerim beni çocukluğumdan kavrayan kuklalarda, kulağım Keloğlanda, suratımda ay dede gülüşüyle, İzmir Sanat’ın koltuklarına yayıldıkça yayılıyorum.
|
|
Üç Kadın, Üç Ressam, Üç Özgür Ruh
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 12 Aralık 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bakan ama görmeyen insanlardan farklı olarak, bu üç kadın dünyayı akıl ve gönül gözleriyle görüyorlar. Bu üç kadın, sokakta yürürken bu ağaçlar, bu evler nereye doğru gidiyor; görüyorlar. Gölgeler nereye doğru uzar; biliyorlar. Resmettikleri nesnelerin nereden ışık aldığını yüreklerinde hissediyorlar. Şimdi sokakta yürürken görerek, inceleyerek dolaşıyorlar. Hayatı resmin penceresinden yaşıyorlar.
|
|
İyi Tiyatro, Kaliteli Oyun, Büyük Bir Şiirdir.
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 1 Nisan 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Garcia Lorca gibi önemli yazarların, oyunun atmosferini yakalayabilmek için seçtiği imgeler, sahnede harekete dönüşür. Bu, Anton Çehov’un oyunlarında kendini içsel bir şiir olarak gösteriri. Çehov, oyunun dinamizmini bu içsel şiirle yakalar. Çehov’un oyunlarının içine girdikçe, daha derin ve daha şiirsel bir yapıyla karşılaşılır. Lorca, Çehov, Yeats ve Synge oyunlarında, şiirsel teyatral bir dil yakalamışlardır. Oyunlar, düz yazı olarak kaleme alınmıştır ama şiirsel bir yapı taşır. İçsel dinamizmi, derinleşen bir şiirsellikle birlikte büyülü bir atmosfer yakalarlar. |
|
Şiir ve Öyküden Sonra Sıra Romanda Mı?: Fikret Hakan
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 24 Nisan 2006 |
Söyleşi |
| |
O benim çocukluğumun siyah beyaz filmlerinin vazgeçilmez jönüydü. Kimi zaman mahallemizin harbi delikanlısı, ailemizin beyefendi oğlu ve çoğunlukla genç kızların uğruna beyaz mendiller eskittiği yürek deleni. Hangi koşulda olursa olsun hep hayallerimizin kahramanı, filmlerin esas oğlanıydı. Cikletlerden çıkan artist fotoğraflarının en kıymetlisi. Kartları değiş tokuş ederken bir yerine üç fotoğraf aldığımız kıymetlimiz. Tabii o zamanlar Yeşilçamın harbi delikanlısı Fikret Hakan’ın şair ve öykücü olduğunu bilmiyorduk. İşte çocukluk deyin, cahilliğimizi hoş görün. Romana soyunduğunu ise yeni öğrendik. |
|
Yağmur Yağıyor, Seller Akıyor, Kral Übü Camdan Bakıyor
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 1 Haziran 2006 |
Söyleşi |
| |
Kulaklara tahta sokmaca lay, lay, lom. Burun koparmaca, lay, lay, lom. Beyin patlatmaca lay, lay, lom. Dil koparmaca, lay, lay, lom. Göz oyulmaca lay, lay, lom…(Tanrım, çok eğlenceli lay, lay, lom. Kendini kaptıranlar için özel olarak eklenmiştir, lay, lay, lom ) Eğer kendinizi kaptırıp koyuverirseniz, bu nakarata katılmamak elde değil. İnsanın içindeki karanlık tarafın aydınlık tarafla olan o ezeli mücadelesi bundan daha açık nasıl anlatılabilir. Gülerek, şarkı tonunda söylenen işkenceler, olayın ağırlığını hafifletirken, gerçeklik duygusunu da kırıyor. Gerçek ve sanal dünya arasına sıkışıp kalan ve her iki dünyaya da eşit mesafeden bakan ‘übüler’ için gerçekliği kırılmış ve hafifletilmiş bir işkencenin ne zararı olabilir ki?
|
|
Uluslarararası İzmir Festivali 20. Yaşını Kutluyor.
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 15 Haziran 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bu yıl 20.si düzenlenen Uluslararası İzmir Festivali, 12 Haziran – 20 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV)’in son 20 yıldır büyük bir başarıyla yürüttüğü festival kapsamında bu yıl görkemli bir kutlamayla sanat severlerin karşısına çıkıyor. Beş ayrı festival mekanında 645 sanatçıyı festival izleyicisiyle buluşturacak olan Uluslar arası İzmir festivali bire ilke daha imza atarak ilk defa bu yıl üç aylık bir zaman dilimine yayılıyor. |
|
Keşanlı Ali Destanı"ndan Antigone"ye
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 11 Temmuz 2006 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bana sorarsanız, Antigone ilk bakıştan beri, ezelden beri, bebek Odipus çobana teslim edildiğinden beri, bir yol hikayesidir. Seslerin ve sessizliklerin, ışıkların ve gölgelerin, yaşayanların ve ölülerin, yerin altının ve üstünün, kozmosun ve kaosun karşılıklı iki yanına dizilip, birbirini süzdüğü bir yol hikayesi...Yolun iki yanında, bir film şeridi gibi akıp geçen dünyalar 2500 yıl öncesine göre daha mı temiz, daha mı kirli? Ölümün gölgesi koyulaştı mı, koyulaşmadı mı? Yaşlı tanrıların sunaklarına genç kan damlıyor mu hala hiç durmadan? Benim cevaplarım önemli değil. Önemli olan, Antigone koşuyor. Ardında ölüleri. Önünde belirsiz bir ufuk. Ayakları kan ve çamur içinde. Koşuyor Antigone. Çünkü şairin dediği gibi:
‘Ne gelir elimizden insan olmaktan başka’’
|
|
Caz Fotoğraflarına Aşık Bir Usta : Aykut Uslutekin
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 20 Temmuz 2006 |
Söyleşi |
| |
Bir solo çalışın ardından alınan alkış, müziğin en üst notalarına çıkarken duyulan haz, saksafonda oktav arayışı yapan sanatçının yay gibi gerilen bedeni, fotoğraf karelerine yansıdığı zaman izleyenlere çok şey anlatıyor. Konsere gitmeseniz bile, fotoğrafa baktığınız an neredeyse müziği, sanatçının çaldığı enstrümanın sesini, notaları duyabilirsiniz.
|
|
Sineklidağ"ın Efsanesi : Keşanlı Ali"nin İbretlik Öyküsü
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Temmuz 2006 |
Söyleşi |
| |
Hatta bu sorunların, bir kene gibi kan emerek ve giderek güçlenip toplumun sırtına oturmuş olduğunu ve bu bizim kanımızı emen kenelerin de daha o zamanlarda kanlanamaya başladığını anlamış oluyoruz. Dolayısıyla, oyunun bugüne kadar bu kadar canlı olarak yaşamasının sebebi acıdır.
|
|
Bütün Dünya Hızla Übüleşiyordu, Birinciliği Pop Starlara Verdiler
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 29 Temmuz 2006 |
Toplumbilim |
| |
Alfred Jarry, Kral Übü karakteriyle, hızla übüleşen bireylerin kimliklerine de göndermeler yapar. Kitle psikolojisinden, burjuvaziye, süslü sloganlar altına saklanan vahşi kapitalizme kadar bir dizi renkli ve bir o kadar çetrefil olguları, ustalıkla bir birine bağlayarak bize çok renkli bir kolaj sunar. Onda, izleyiciye her şeyi hazır lop verme alışkanlığı yoktur. Okuyucu ya da izleyiciyi öykünün içine davet eder. Anlama, düşünme ve üzerinde kafa patlatmaları için zorlar. Elinde kamçısıyla, kürek mahkumlarının tepesine dikilen zebaniler misali kırbaç yerine kullandığı kelimelerle zihnimizi kıyasıya dövmekten hiç çekinmez. |
|
İnsanlığın Ar Damarı Çatladığında, Antigone"lere Daha Çok İhtiyaç Duyulur...
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 5 Ağustos 2006 |
Tarihe Yön Verenler |
| |
Boynunda emziği ile acıdan kastı kesmiş çocuk cesedine bakarken ‘keşke binlerce Antigone olsa’ sözünü anımsamadan edemiyorum. Savaşa, katliamlara, çocuk katillerine, insanı sömüren her türlüğü aç gözlülüğe ve insani değerleri meta üzerinden suistimal eden bütün habis yüzlere karşı duracak, onurlu ve cesur Antigone’lere o kadar çok ihtiyaç var ki. Hem de bu günlerde. Ortadoğu’da kan gövdeyi götürürken ve insanlığın ar damarı çatlamışken.
|
|
İnsana Yatırım Yapan Yazıbaşı Kültür Şenliği
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 12 Ağustos 2006 |
Toplumsal Olaylar |
| |
Yazıbaşı, bu haklı ününü asla yaşlanmayan gençlerine borçlu. Bir nesilden diğerine bayrak yarışı gibi aktarılan bu değerler, Yazıbaşı beldesinde titizlikle korunuyor. Çünkü bu köyün gençleri, aydınlanmanın sanattan geçtiğini erken yaşlarda ağabeylerinden ve ablalarından öğrenmişler. Şairleri, akademisyenleri, tiyatrocuları, karikatüristleri, yazarları ve müzisyenleri bir araya getirmeyi ve halkı bire bir sanatçılarla ve aydınlarla buluşturmayı amaçlayan Yazıbaşı Kültür Şenliklerinin asıl hedefi, ‘bilinçli bir kuşağın’ yetiştirilmesidir. Bu şenlik, geleceğimiz olan ve Cumhuriyeti emanet edeceğimiz gençlerimizi, 'ruhsal ve beyinsel' beslenmelerini sağlayacak olan sanatçılarla, aydınlarla ve bilim adamlarıyla tanıştırmayı hedefliyor.
|
|
Yücel Aşkın, Yazıbaşı Kültür Şenliğinde Halkla Söyleşti
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 25 Ağustos 2006 |
Toplumsal Olaylar |
| |
‘Sizin yaşlarınızda bize, eğitimden önce ailemizin bize verdiği öğreti, ‘bu topluma karşı borçlarımızın olduğu yolundaydı’. Bu toplum, bizi sınırlı kaynaklarıyla var etmiştir. Sizin de buna karşılık, bu topluma vermeniz gereken şeyler vardır. Bu resmi bir politika olmuştur. Bunu evde de, ilkokulda da söylemişlerdir. Ben sizin sorduğunuz soruyu hayatımda kendime hiç sormadım. Benim için yurt dışına gidip yerleşmek imkanı vardı. Ama ben kalkıp İstanbul’dan 16000 km. ilerde Van’a gittim ve oradan geriye dönmek bana ‘ihanet’ gibi geldi. Bu bir seçim, bir yaşama tarzı. Biz hiçbir şeyi başkalarından beklemedik. Toplumun tümünün belli bir noktaya gelmesi için çalışmayı amaç edindik. Bana sorarsanız ben bunu yapın derim.’
|
|
Mustafa Kemal'in Latif'i
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Aralık 2006 |
Söyleşi |
| |
O hiç bir zaman sıradan olmadı. Sorbonne'da hukuk okumak, 5 dili konuşabilmek, Paşanın yaverine bir kraliçe edasıyla; 'Çekiliniz, Paşayı göreceğim, ne için olduğu ise sadece Paşayı ilgilendirir' diyebilmek ve bütün bunları 22 yaş delişmenliği, cesareti ve bir hanımefendi zarafeti ile yapabilmek. Ne kadar baş döndürücü değil mi? Babası Uşakizade Muammer Bey'in dediği gibi 'Biz erkekler Latife, senin gibi bir kadın profilini içimize sindirebilmek için en az beş yüz yıllık gelenekler ve kuralların ağırlığını üzerimizden atabilmeliyiz.' Çağlar ötesine ait baskın bir kişilik. Ve 'Kurtuluş Savaşı'nın' en civcivli anlarında, yolları kesişen iki olağanüstü karakter : Latife Uşakizade ve Mustafa Kemal. |
|
Yazıyla, Resimle ve Fotoğrafla Geçen 60 Yıl: Fikret Otyam
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 19 Ocak 2007 |
Söyleşi |
| |
Türkiye’nin diğer yüzü, çorak topraklar, mevsimlik işçiler, diz boyu sefalet, yoksulluğun içinde yüreklere umut kıvılcımları düşüren kocaman gözlü çocuklar. Daha moda olmadan çekilen belgeseller, sahici insanların, sahici hikayelerini anlatan, sahici bir adamın Fikret Otyam’ın 60 yıllık serüveni yansıyor “Gözler ve Yüzler” sergisine. İçinden hüzün akan fincan gibi iri gözleriyle Anadolu kadınları, sevimli keçileri, beyaz Ankara kedileri, şahmeranları, halk destanları ile bize farklı bir dünyanın kapılarını aralayan yağlı boya tabloları ve hayvanların gözünden dünyaya bakan konuşan fotoğrafları ile ‘Gözler ve Yüzler’ sergisi izleyenleri yüreklerinden vurdu. İşte bu serginin en civcivli anında yakaladık Fikret Otyam’ı.
|
|
Kısa Filmlerin Gönül Çelen Büyücüsü : Sayoko Kinoshita
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 25 Ocak 2007 |
7nci Sanat (Sinema) |
| |
Kısa filmler benim için tek kelime ile ifade etmek gerekirse ‘şiir’ gibidir. Kısa film denince, ben Japon Şiirlerinden esinlenirim. Çok kısa, çok güçlü anlatımı olan ve vermek istediği mesajı derinlemesine, açıkça anlatan şiirlerdir bunlar. İşte ben de filmlerime bu düşünceyle yaklaşıyorum. |
|
Tiyatroya Adanan 60 Yıl. : Prof. Dr. Özdemir Nutku
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 17 Haziran 2007 |
Söyleşi |
| |
Özdemir Nutku – Bir gün anneannem bana, “sen tiyatro nedir biliyor musun?” diye sordu. Hayır, bilmiyorum deyince, işte bu hikayelerde anlatılanlar insanlar tarafından canlandırılıyor dedi. Peki, görmek ister misin deyince tabii, görmek isterim dedim. Biz o zamanlar taaa, Kadıköy Acıbadem’de oturuyorduk. Oradan bir arabaya biniyor, Haydarpaşa iskelesine gidiyorduk. Oradan vapura biniyorduk. Karaköy’e geliyor, Karaköy’de tünele biniyor. Tünel’den tiyatroya gidiyorduk yani, yani benim için uzun bir “Ay Yolculuğu” gibi bir şeydi. İşte, o ilk tiyatroya gidişimde, ilk defa Tünele binmiştim. Orada, Tünel’de çok zangırtılı gürültülü bir şeydi, bayağı korkmuştum. O da bana ayrı bir serüven olmuştu. Sonra, gece aynı serüveni ben bir kere daha yaşamıştım. Daha ilkokul birinci sınıfa gidiyordum ve benim için çok maceralı bir gün olmuştu.
|
|
Parola Vatan, İşareti Namus: Attila İlhan"ın Son İzmir Konuşması
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 17 Haziran 2007 |
Türkiye |
| |
Vakit artık sabaha yakındı. Sabah olmak üzereydi. Hasan Fehmi Efendiyi, Hatice Binnaz Hanımı, oğlu Esat Efendiyi ve yanaşması Boşnak Mehmet’i kapının önüne dizdiler. Kurşuna dizeceklerdi, durum onu gösteriyordu. Fakat o zaman ilk hedef gibi görünen Esat Efendiyi kurtarmak için babası önce ‘beni’ dedi. Önce onu mu yoksa ötekisi mi tartışması olurken kimsenin aklına gelmeyeceği bir şey oldu. Kışla istikametinde kasabadan gelen bir otomobil geçiyordu. Otomobildekiler olayı görünce durdular. Otomobilin içinden bir Fransız zabiti indi. Ve oraya doğru geldi. Sonradan anlaşıldı ki bu Fransız Zabiti, mütareke komisyonuna mensup bir kişidir ve Menemen’deki olay üzerine oraya gönderilmiştir. Aileyi kurşuna dizmek üzere olan Yunanlı subaya bazı sorular sordu. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi ‘Mahkeme ettiniz mi?’dir. ‘Mahkemesi yapıldı mı? Kurşuna dizmeye kalkışıyorsunuz? Ne suç işlemişlerdir?’ |
|
Rüzgara Bırakılan Şiirler: "İpek Yarası" ve Ahmet Günbaş
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Haziran 2007 |
Söyleşi |
| |
. Söze, “Halk Hançeri”nden başlarsak; binlerce yıllık Anadolu Kültürünü, söylenceleri, destanları ve masalları ile Gılgamıştan ve Babil tabletlerinden alıp günümüze getiriyor. Halk masallarına değiniyor, Alaaddin, Kırk Haramiler, cinler gibi masal motiflerine gizlenmiş, çocuk tekerlemelerinin arasına sızan binlerce yıllık bir sözel tarihten bahsediyor. Bu sözel tarihin ana temasını haksızlık, adaletsizlik, istilacılar, barbarlar giderek sömürgeciler, emperyalistler ve kapitalistler oluştururken, “Halk Hançeri”nde halkın bunlara karşı verdiği savaş anlatılıyor. Sürekli kanayan ve kanatılan hassas coğrafyalarda ırk ve mezhep ayrımcılığını sorgulayan, altını çizen, çok güçlü bir anlatım görüyoruz. Yeni dünya düzeni başlığı altında sunulan ırk ayrımına, medeniyetler çatışmasına ve sürekli körüklenen mezhep ayrılıklarına çok ciddi göndermeler var.
|
|
Türkiye"de Gerçek Manada Müzik Eleştirmenliği "Yapamıyoruz": Önder Kütahyalı
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 24 Haziran 2007 |
Söyleşi |
| |
Nadir Nadi döneminde, Cumhuriyet Gazetesi’nde, Cumartesi günleri yazan bir müzik eleştirmeni vardı. Bir gün Nadir Nadi, bu müzik eleştirmenini çağırır ve ‘Bak oğlum, sen müzik üzerine yazacaksın ama bizim Türkiye’de klasik müzik sanatını yaymamız gerekiyor. Onun için kendini tut. Öyle acı, kaka eleştiriler yapma. Olumlu şeyleri yaz’ diye öğüt verir. |
|
Helios : Güneşe Adanan Sokak Tiyatrosu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 30 Haziran 2007 |
Söyleşi |
| |
Efsaneye göre, başlangıçta güneş kaostan yaratılmış olan bir yumurtadan doğar. Bu yumurtadan çıkan Helios bütün parlaklığı ile gökyüzünde yükselir, bütün bir günü gökyüzünde geçirdikten sonra tekrar yumurtasına geri dönerek batar. Helios doğuş ve batış arasındaki bir günlük süreci efsanelerde geçen ritüeller yardımıyla anlatır. Güneşin batışı da doğuşu gibi görkemli olur, bir anda gökyüzünde patlayan havai fişekler karanlığı ışığa boğar, gecenin içinde saklanan sırları açığa çıkarır. |
|
İçinden Kırmızı Balonlar ve Bisikletler Geçen Resimler : Ahmet Rüştü Doğan
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 11 Ağustos 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Mavi deniziyle körfez, üzerinde beyaz kuğular gibi süzülen vapurları, kavurucu yaz sıcağında püfür püfür esen rüzgarında sığınılan serin eski ahşap binaları ile güzelim ‘İzmir Evleri’. Dar sokak aralarında, duvar dibine park edilmiş bisikletler. Hani biraz sonra gelip de binilecekmiş havasında öylesine rahat bir tavırla duvarın dibine dayanmış. Kırmızı balonları, simit satıcılarını, koz helvaları, mavi denize dalıp çıkan ve vapurlarla yarış eden yunusları gördüğüne yemin edebilir insan. Hatta şu sokak bizim oturduğumuz sokağa benzemiyor mu? Bak, ‘çocukluğum salıncağa biniyor şu parkta’ diyesi geliyor insanın Ahmet Rüştü Doğan’ın düşsel bir masal havasında anlattığı çocukluğumuzun ‘İzmir Resimlerini’ görünce.
|
|
Fotoğraf ile Edebiyatı Kaynaştıran Adam : Tayfun Kocaman
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 19 Ağustos 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Can Yücel şiirleriyle insanı ‘vurur’. Fotoğraf da öyledir. İyi fotoğrafın insanı ‘zınk’ diye yerinde ‘durdurma gücü ’ vardır. O fotoğrafı gördüğünüz anda olduğunuz yerde ‘kalırsınız’. Burada amaç, insanları ‘durdurmak’, ‘sarsmak’, ‘düşündürmek’, ‘bir şeyler anlatmaktır’. Fotoğraf size düşündüklerini, ‘en kısa’ ve ‘en çarpıcı’ yoldan anlatmaya çalışır. Öyle, fotoğrafın karşısında kala kalırsınız. İşte, bu fotoğrafın ‘vurucu’ gücüdür. Aynı ‘vurucu’ gücü, Can Yücel şiirlerinde görebilirsiniz. Ben bir yazar olsam düşüncelerimi anlatmak istediğim zaman 100 sayfalık bir kitap da yazarım ama bunu fotoğrafta bunu tek bir kare ile anlatıyorsunuz. Şiir de ise çok kısa bir dörtlükle de söylemek istediğinizi anlatabilirsiniz. |
|
İlhan Berk"in Şiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 24 Ağustos 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
‘‘Sinarit Baba’ öyküsünde balıkçılar vardır. Bir kayanın olduğu yere demir atarlar ve Sait Faik onlara denizin altındaki Sinarit Baba’nın hikayesini anlatır. ‘Sinarit Baba’ artık çok yaşlanmıştır ve ölmek istemektedir. Sinarit Baba, ‘öyle bir balıkçının elinde öleyim ki hem bu ölüm anlamlı olsun, hem de bu balıkçı beni hak etmiş olsun’ der. Tek tek bütün balıkçıların zokalarını koklar, kusurlarını bulur, kendisini yakalamayı hak etmedikleri kanısına varır. Birdenbire, bu balıkçılardan bir tanesini gözü tutar. Onun iyi taraflarını görür. Ve o balıkçının zokasını bilerek yutar. Ve zokayı yutar yutmaz anlar ki bu adam da aslında onu hak etmemiştir. Çünkü balıkçının olumlu gibi gözükmesinin nedeni daha önce hiç ciddi bir sınavdan geçmemiş olmasındandır. Ben, ‘Sinarit Baba’ gravürünü deniz altındaki mağaralarda deniz dibinde yaşayan ‘Sinarit Baba’nın görsel, estetik değerlerini ortaya çıkarmak için yaptım.”
|
|
Taşa Şiirler Yazan Adam : Malik Bulut
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 30 Eylül 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Öylesine deli bir cesaretle atölye açtım ki, taş bulamadığım dönemler oldu. Mesela, ‘İstanbul’da patlamış kaldırım taşlarını sokaktan toplayarak heykel’ yaptım. Kaldırım taşlarından heykel yaptığım günlerden bugünlere geldim. O kadar kendi heykelimi yapamamanın verdiği hırs ve birikimle doluydum ki, düşündüğüm ve gerçekleştiremediğim her projenin heykelini yapmaya başladım. Birden aklıma çocukluğumda ‘o çam ağaçlarının iğne yapraklarından yaptığım zincirler’ aklıma geldi. O zamanki oyunlarımdan biriydi. Herkes soruyor ‘bu zincirler nerden aklına geldi?’ diye. Ben de bu ‘zincir’ tutkusunun temellerinin, çocukluk dönemlerinde ‘çam ağaçlarının iğne yapraklarıyla’ oynarken atıldığını düşünüyorum.”
|
|
Edebiyatı Bale Sahnesine Taşıyan Koreograf : Andre Prokovsky
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 30 Eylül 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Çocukluğumda Fred Astaire’in dans edişine büyük bir hayranlık duyuyordum. Onun klasik tarzına tek kelimeyle bayılıyor ve onun gibi dans etmek istiyordum. Babam neden klasik baleyi denemiyorsun? Bak, Fred Astaire de klasik baleden geliyor dedi. Aslında, bu doğru değil. Fred Astaire hiçbir zaman için klasik bale yapmadı. 13 yaşımda, Paris Konservatuarında klasik baleye adım atınca, balenin büyülü dünyasından çok etkilendim ve sonra Fred Astaire de unutuldu gitti.
|
|
Bekçiler Kralı Murtaza : Tansu Biçer
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 22 Ekim 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Gördüm kurs, aldım sıkı terbiye amirlerimden, sen de görseydin kurs, alsaydın amirlerinden sıkı terbiye, böyle cayıl cayıl konuşmaz idin” diyor Murtaza. Yanlışlara tahammülü olmayan tavrıyla. Kafası çok mu kızdı, kendi bildiğince resti çekiyor. “Yukarda Allah, Ankara’da devlet ve hükümet, burada da ben”. Hadi bakalım, kolaysa karşı çıkın, işine tutkuyla, ölesiye bağlı olan bu adama. Orhan Kemal’in ölümsüz eseri Murtaza, Işıl Kasapoğlu’nun yönetiminde, Semaver Kumpanyası’nda harika bir müzikalle bir kez daha hayat buluyor. |
|
Kibele"nin Oyuncu Kızı "Ben Anadolu"da" Hayat Buluyor
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 27 Ekim 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Ben Anadolu, Tanrıçaların Anası, türlü diller söylettiler, hiç ayırmadım. Zamanımız binlerce yıl, sahnemiz bütün Anadolu. Ben bir oyuncuyum. Değişerek ancak ayakta kalabiliyorum. Ben oyuncuyum. Bir varmış bir yokmuş, küllerinden doğan ben oyuncu, yüreğinizden tutuşan kıvılcımlarla, yeniden doğabilmek için eğiliyoruz önünüzde |
|
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasını Taşıyan Onurlu Bir Sanatçı : Rengim Gökmen
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 15 Kasım 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Yurtdışından döndüğümde, Ahmet Adnan Saygun, İstanbul’da AKM’de verilen ilk konserime gelmişti. Konserin sonunda, Ahmet Adnan Saygun’u tanımayan görevliler kendisini yukarı bırakmamış ve hocam içeri girememişti ve o yaşta büyük besteci kapıda beni beklemiş. Ahmet Adnan Saygun o gün bana şunları söyledi. “Atatürk, bunu bana 1936 yılında söylemişti. Şimdi de ben sana söylüyorum. Bu ülkede çok büyük işler başaracaksın sen oğlum” dedi ve bana sarıldı. Ahmet Adnan Saygun’un bana söylediği bu söz, yaşantımda aldığım en büyük madalyadır.”
|
|
Su Gibi Akan Bir Opera: Saraydan Kız Kaçırma Operası
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 2 Aralık 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Eserin sonunda Selim Paşa’yı oynayan Suhan Arslan “İyilikle kazanamadığın insanları kendinden uzak tut” der. Ve her nedense barbar Türkler olarak bilinen kuralı bir Osmanlı Paşası bozar. Bir zamanlar esir düştüğünde çektiği acıları şimdi esir aldığı düşmanın oğluna yaşatmak istemez. Yüce gönüllülükle onu salıverirken uygar batı dünyasına da bir insanlık dersi verir. “Konstanze’ni de al ve vatanına doğru yelken aç. Elime düştüğünü ve sana özgürlüğünü bağışladığımı babana söyle. Bunu da yapılan bir haksızlığa, iyilikle karşılık vermenin, kötülüğü kötülükle ödemekten çok daha zevk verici bir şey olduğunu göstermek için yaptığımı söyle. Vatanına dön ve babandan daha insancıl ol!”. Nokta.
|
|
Sınırları Aşmak!
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 10 Aralık 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Işıkla yıkanan eller, hep birden çırpınan, el çırpan, tempo tutan, tek ses, tek yürek, ışıldayan eller. Her bir el çırpışta, kalbin ritmi gibi yanıp sönen, kalp gibi atan bir ışık. Olmaz. Işık sınırları kırar, gerginliği yumuşatır, eritir. Duruşlar bile erir gider ışık karşısında. Bu donuk bedenler erirse? Işık onları eritirse? Sonra biri diğerine “gerçekten” dokunursa. Daha çok, daha fazla dokunuş. Birileri birbirlerine dokunursa, dokunmaya başlarsa. Bu bulaşırsa. Sınırlar nasıl “korunur”? Sınırları kim “korur”?
|
|
Özgür Kelebeğin Aydınlık Yüzlü "Can Çocuğu" : Hadi Çaman
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 21 Aralık 2007 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Usul usul bize namuslu, vicdanlı, ahlaklı olmayı küçük kelebek dokunuşları öğretti. İnsanları kırmanın, incitmenin neden kötü olduğunu, sahtekarlık yapmamak gerektiğini, yüzünde maskeyle sırıtırken ısırmanın kötü bir şey olduğunu biz hep kelebeklerin kanat çırpışlarında anladık. Yüzümüze doğru huzurla esen o kelebek kanatlarının rüzgarında “görünüşte o an yenilsen de, eğer tuttuğun yol doğruysa, vicdanen ve aklen haklıysan, uzun vadede sen kazanırsın” fikrini biz, her daim taze kalan o “kelebek mevsiminde” edindik.
|
|
Bir Sait Faik Güzellemesi : Semaver Kumpanya
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 15 Ocak 2008 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bir ömür kadar uzun, bir nefes alıp verme süresi kadar anlık bir bakış. Tek bir kaçamak bakışa kaç öykü sığar? Hangi hayatlar gelip geçti bu gri sarıya dönmüş siyah beyaz fotoğrafta. Zamanın yıkıcı etkisine karşı kaç hikaye sessizce takılı kalır o yarısı yenmiş tırtıklarda. Silkelesen kaç umut, kaça neşe, kaç hayal dökülür bu fotoğraftan? Kulağımı dayasam repliklerin fısıltılarını duyar mıyım? Sanki kadının dudakları oynar gibi, sol köşedeki adamın gözlerindeki parıltılar. Hani dile geldi gelecek derken…
|
|
Çocuklara ve Yüreği Her Daim Çocuk Kalanlara Masallar: Fındıkkıran Balesi
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 18 Ocak 2008 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Lapa lapa yağan kar, parlak kağıtlara sarılı yılbaşı hediyeleri ve Fındıkkıran Balesi. İşte yeni yılı simgeleyen üç belirgin özellik. Yeni yıl geldiğinde, dünyadaki bütün bale toplulukları normal programlarını askıya alır. Ne yapar eder, Fındıkkıran Balesini sahneye koyarlar ve bu masal balesi kış sezonu boyunca sahnelenir. Neden mi? Çok basit. Fındıkkıran Balesi yeni yılı simgeler de ondan. Hatta klasik, cıvıl cıvıl yapısıyla Fındıkkıran Balesi daha çok çocuklara bir armağan olarak düşünülür ve dünyadaki bütün bale toplulukları tarafından hemen Christmas öncesinde sahneye konur ve Aralık ile Ocak ayları boyunca sahnelenmeye devam eder. Bizde de bu gelenek bozulmadı ve İzmir Devlet Opera ve Balesi, Fındıkkıran’ı çocuklara yeni yıl hediyesi olarak hazırladı.
|
|
Ağır Abla Cecilia"nın Müridinden Faydalı Hayat Dersleri : Ayhan Sicimoğlu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 1 Şubat 2008 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Ayhan Sicimoğlu aşkı modern zamanlara ve Latin ezgilerine uyarlamış. Dantel mendiller eskiten içli bir aşk şarkısı beklerseniz, inanın daha çok beklersiniz. Şarkının adı “oynama, kaynana, kaynama, kaynatma, oooooh, oynama, kaynama, kaynatma, kaynana…” Nasıl yani? Ayhan Sicimoğlu bizi merakta bırakmadan “içli” aşk öyküsünü anlatmaya başlıyor. “Bu varoşlarda yaşayan punkçı, fırlama bir oğlanla bir kızın aşkını anlatıyor. Genç bunlar. Daha 17-18 yaş civarı. Oğlan kızla çıkıp gönlünce arkadaşlık etmek istiyor. Yani ortada masum bir gençlik ateşi var. Bu ateşe su dökende bizzat kızın anası. Hadi evlenin, evlenin, evlenin diye çocuğa baskı yapıyor. Bizim punkçı velet de “yaaaa, kaynana, kaynama, kaynatma diye bir şarkı düzüveriyor.” İşte size aşkın özü, sözü. Gelelim melodilere. Bu öyküyü Küba ezgilerine dökünce ortaya muhteşem bir parça çıkıyor. Bütün salon ayakta, oğlan tarafı olarak kaynanaya bir ağızdan sesleniyoruz. “Ooooh, oh, oh, kaynama, kaynatma, kaynana, oh, oh, yandan kaynana…” |
|
Ruh Çatlağından Sızan Renkler: Habip Aydoğdu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 21 Şubat 2008 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Kendi döngüsü ve kurgusu içinde sıkışan, boğulan, debelenen ruhlara iyi gelecek ruh çatlağı. Ruh çatlağından sızan renkler hayata bir güzelleme. Arada ceee diyen küçük beyaz lekeler. Yaramaz çocuklar gibi siyahların koyu karanlıkların ardından göz kırpışlar, diğer renkleri sobelemeler. Hep şu yaramaz beyaz lekeler. Karanlık ruhlara iyi gelecek ruh çatlakları. Ne kadar çok olurlarsa o kadar iyi. Ne kadar derin açılırsa ağızları ne kadar sızarsa hayata o kadar iyi.
|
|
Sivas Pir Sultan Abdal"a Mezar Olacak! Cumhuriyet Sivas"ta Kuruldu, Sivas"ta Yıkılacak!
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 7 Temmuz 2008 |
Türkiye |
| |
“Sivas 93” günümüz Türkiye’sinin geçmişte çekilen bir fotokopisi gibi duruyor. Bu nedenle, kamu vicdanında söyleyecek sözü olan herkesin, bu oyunu bir değil birkaç defa izlemesi gerekir. “Sivas 93” oyunu, sadece 2 Temmuz tarihinde Madımak Katliamının her yıl dönümünde, adet yerini bulsun diye anılacak sonra da rafa kaldırılacak bir oyun değildir. Bugünün, şimdinin, yaşadığımız şu anın Türkiye’sini yakından ilgilendirir. Gelecek kuşaklara ibret olması bakımından geniş kapsamda değerlendirildiğinde “tüm zamanların oyunudur”. Bu nedenle, günümüz Türkiye’sinde yaşanan olaylara kaynaklık ettiği dikkate alınarak, “akıl ve vicdan birlikteliği” içinde düşünülmelidir.
|
|
"Cazca" Konuşmalar : Maffy Falay
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 6 Temmuz 2008 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
İnceltilmiş beğeniler dediğimiz türden süslemelere sapmadan, ruhlar odasından gelirken cebine koyduğu bir parça “yeni doğan tazeliğini” orada unutmuş gibi çalıyor. Azar azar cebinden çıkardığı çocuk ruhların kahkahalarından kalan kırıntıları yavaş yavaş bize doğru üflüyor. Üzerimize bir temizlik hissi çöküyor, bir hafiflik hissi. Adını koyamadığımız bir iç huzuru. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin kirletemeyeceğinden emin olduğumuz özel bir paylaşım sunuyor bize. Muhtemelen Peter Pan’ın “var olmayan ülkesinden” aşırdığı “peri tozunu” da kullanıyor olabilir. Belki hafiflik hissi bundandır. |
|
Paris"te "Art En Capital 2010" da Beş Türk Ressamı : Biz de Varız!
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 30 Ekim 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Anayasanın değiştirilmesi, türban, laiklik derken Türkiye, ağır gündemi ve uluslar arası platformda her gün yaşadığı olumsuzluklarla tarihinin en hassas döneminden geçiyor. Böyle bir ortamda, maalesef bir çok kişiye göre sanat “düşünülecek en son şey”. Tepki vermek. Karşı çıkmak. Hayata karşı duruşunu göstermek. Sanatçı olarak, “ben de varım!” diyebilmek. Bunu, sanatın evrensel diliyle yapabilmek.
|
|
İçindeki Ltimsahı Uyandır, Hiç Susmasın : Ali Poyrazoğu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 22 Ocak 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Eskilerin dediği gibi akil adamlar, yani Aziz Nesin gibi akıllı adamlar “ben ne iş yapıyorum diye soruyor” Herkes kendine “ben ne iş yapıyorum?” diye sormalı. Niye öğrenciyim? Niye doktorum? Neden gazeteciyim? Neden oyuncuyum? Herkes yeniden her gün kendini tanımlamalı. Yaşadığımız bu küresel köy, teknolojik faşist bir dünyaya doğru dönüşüyor. Her insan, dünyadan geçiş biçimini iyi tanımlamalı. Değişen dünyayla birlikte, her birey, her gün “kendi duruşumu nasıl koruyacağım?” sorusunun derdine düşmeli.” |
|
İyi Günde, Kötü Günde, Sonsuza Dek Hep Birlikte : Ali Poyrazoğlu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 6 Şubat 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bu bir oyun değildir. Bu bir pipo değildir. Bu bir elma değildir. Aslında hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Aslını görmek için lütfen resmin arkasına bakınız. Sahnede kalın kartondan yapılmış bir kadın ve bir erkek maketi. Ama yüzleri yok. Hayal gücünüzü çalıştırın. Siz tasarlayın. Yani oyun öncesinde,aklımızı çalıştırıp beyin jimnastiği yapmanın hiç birimize zararı olmaz değil mi? Hem belki oyuna hazırlık süreci de oyunun bir parçasıdır. Kim bilebilir? Emin olmak için lütfen resmin arkasına bakınız.
|
|
Geceler ve Gündüzler : Prof. Dr. Özdemir Nutku
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 9 Şubat 2010 |
Söyleşi |
| |
İyilik ve kötülük. Siyah ve beyaz. Olumlu ve olumsuz. Sevinç ve keder. Dünya bu zıt kavramlar arasında bir yerde duruyor. Tıpkı “Geceler ve Gündüzler” de olduğu gibi. Hayat, bu iki zıt uçlar arasındaki savrulmaların bileşkesi. Böyle olunca kıssadan hisse ortaya “Geceler ve Gündüzler” çıkıyor. Bir an mutluluk, sonrasında keskin bir acı. Tıpkı yaşamda olduğu gibi. Küçük öyküler bunlar. Büyük oyunlardan küçük tablolar. Oyunun yazarı William Shakespeare olunca, büyük ustanın eserlerini dilimize en iyi uyarlayan başka büyük bir usta geliyor akla. Hocaların hocası Prof. Dr. Özdemir Nutku.
|
|
Tiyatro Soluyanlardan "Koca Bir Aşk Çığlığı"
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 6 Mart 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Çılgın, deli dolu Jiji Ortega.(Tilbe Saran). Neredeyse bütün sahneyi kucaklayan kocaman hareketleriyle şaşırtan, büyüleyen, hayat dolu, enerjik bir kadın. Sahneye çıkarken elini yere vurup öpmesiyle bizi tam kalbimizden vurur. Bir oyuncu. Oynamaya aç. Sahnelerden altı yıl uzak kalmış. Sanki asırlar gibi uzun. Oyunun bir yerinde eski partneri, sabık kocası Hugo Marsiyal’e “Sen, hiç saatlerce kahrolası telefonun başında bir rol gelmesi için bekledin mi? Günlerce bir rol gelsin diye beklemenin ne demek olduğunu bilir misin?” der. Ortama ayak bastığını hemen anlarsınız. Yüksek perdeden çıkan sesi, baskın karakteri, büyük hareketleri, sahnenin her santiminin hakkını vermesiyle gözünüzü ondan alamazsınız. Çığlık çığlığa yüreğimize seslenir .“Bir martıyım ben …” Onu duymamak ne mümkün. Bizlere de martıyı takip etmekten başka bir şey düşmez gayrı.
|
|
"Uçan Eller Kukla Evi" Tiyatro Topluluğu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Mart 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Ülkeler ve insanlar oyuncaklarını kaybederse, özgürlüklerini de kaybederler” İşte, bu noktada bir dakika dur diyorsunuz. İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde, “Bak Ne Kadar Kolay” kukla oyununun sonunda, kukla sanatçısı Mesut Sarıoğlu çocuklara aynen böyle diyor. Bu kadar kolay mı yani? Bir ülkenin özgürlüğünü kaybetmesi ya da çocukların bunu anlama olasılığı.
Ders 1 - Sakın çocukları hafife alma çünkü seni fena halde utandırabilirler.
Ders 2 - Çocukların neyi ne kadar bildiklerini asla tahmin edemezsin. Görünüşe bakılırsa, ufaklıklar sözleri benden daha iyi kavramışlar. Yani, işte bu kadar kolay! |
|
Nurhilal Harsa : Ebruli Hanımlardan Renk Rüzgarları
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 27 Temmuz 2010 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Ebruli Hanımlara bir güzelleme bu. Rüzgarlar içinde eriyen, renk anaforlarında yeniden var olan kadınlara adanmış. Renk meltemleri usulca sarıveriyor Ebruli Hanımları. Kadınlar mutlu. Özgür ruhları bu hareketli rüzgarlarla uyumlu. Kıvrak kadın siluetleri zengin bir devinim içinde alıp götürüyor insanı. Kıvrılan, bükülen, yay gibi vücutlar, mutlu, devingen. Özgür ruhunu salıvermiş ortaya Ebruli Hanımlar. Üzerlerinde dolunayın nurları. Siyah zemin üzerinde parlıyorlar. Mavi, kavuniçi, sarı, yeşil tüller inmiş üzerlerine. Gökkuşağını elbise yerine sarınmışlar. Rengarenk ışık hareleri bunlar. Bir rüzgar, bir rüzgar, bir ferahlık hissi yayılıyor Ebruli Hanımlardan. “Adını Sen Koy” demiş ressam Nurhilal Harsa. Ebruli Hanımların ve resimlerin yaratıcısı.
|
|
Karin Schafer, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Bir Sergiden Tablolar
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 9 Mart 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Karin Schafer Mussorgsk’nin müziğini dinlediğinde, müziğin ruhunu en iyi 20. y.y. sanatçılarının eserlerinin yansıtacağını düşünür ve Alberto Giacometti, Niki de Saint Phalle, Friedensreich Hundertwasser, David Hockney, Wassily Kandinsky, Marc Chagall, Andy Warhol, Pablo Picasso, Paul Klee, Georgia O’Keefe, Joan Miro, Martin Kippenberger, Christo und Jeanne Claude’un eserlerinden esinlenerek kuklaları tasarlar.
|
|
Ali Poyrazoğlu : Ne İşimiz Var Tanımadığımız Adamlarla?
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 19 Aralık 2010 |
Toplumsal Olaylar |
| |
Mitomani hastalığına yakalanmış bir toplumda, tanımadığımız adamların arasında sıkışıp kaldık. Başımızı suyun üzerinde tutabilmek için bir takım hikayeler yazıyoruz. Sonra kendi uydurduğumuz bu hikayelere, kendimiz inanıyoruz. Çünkü gerçeklerle yüzleşmek yerine, kendi hayatlarımızı, özümüzü ret ettiğimiz için “işimize öyle geliyor”. |
|
"Marat ve Sade" Diye Buyurdu Zerdüşt : "Ne Oldu Devrime?"
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 1 Şubat 2011 |
Tarihe Yön Verenler |
| |
Gerçekleri ne zaman göreceksiniz? Sanıyorlar ki, devrim onlara istedikleri her şeyi verecek. Sıcak bir çorba, dolgun bir maaş, yatakta daha genç biri. Bir bakıyorlar, çorba yanmış, aynı yoksulluk, yataktaki de aynı. Pis kokulu ve kullanılmış. Git bunları torunlarına anlat Marat! Eğer torunların olursa |
|
Karşıyaka Yeni Bir Tiyatro Sahnesine Kavuştu…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 22 Ekim 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
İyi bir haber size. İzmir Karşıyaka’ya yeni bir tiyatro sahnesi açıldı. “Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi”. Başta tiyatro olmak üzere çeşitli kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapan Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi, en son Genco Erkal’ı “Nereye Gidiyoruz” oyunu ile ağırladı.
|
|
Küçük Yeşil Kurbağa Kim Öper Seni?
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 26 Ekim 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Sevilesi mavi - yeşil kurbağalar gibi hep öpülmeyi bekleyelim. Kimse bizi öpmese bile zararı yok. Biz yine yüzümüzde maskelerimiz, hoplar, zıplar, gerilir, en iyi atlayışlarımızı yaparız, yüzümüzde en iyi gülümsememiz. Hareketler kurgusallaşır. Kurgu bebekler otomata bağlar. Estetik küçük kurbağalara dönüşür. Mavi - yeşil kurbağalar atlar, zıplar, hoplar, döner, sarsılırken müzik hep gümbürder.
|
|
Tango Metropolis : Tutkunun Adı Kırmızı, Hayatın Rengi Tangodur…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 28 Ekim 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Eşcinseller. Madalyonun diğer yüzü. Ayaklar, adımlar birbirini takip eder. Sokağın dili sert, haşin. Söylenecek sözler açık, net. Sokaktaki sıradan adam bir yerden bir yere koşturur. Gündelik hayatın ritmi içinde an gelir sevgiler kaybolur. An gelir, şehir adamı yutar. Sukut zamanı. Artık havaya sadece bandoneon hakim. Bandoneonun bir ruhu vardır. Bir sesi, bir rengi, kokusu, acısı, sevinci vardır. Yeri gelir sızısını içimizde duyarız. Canı yansa bizim canımızı acıtır. Tutkuyu, aşkı, şefkati, acıyı, hüznü en iyi bandoneonun tınısında tanırız. Bir de keman yayının tellerde gezinişinde.
|
|
Bütün Zamanların Avaresi
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 31 Ekim 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha çıkar. “Özel Mülkiyet”.
|
|
Cardenio : Shakespeare"in Önce Unutulan ve Sonra Tekrar Hatırlanan Eseri
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Kasım 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Cardenio’nun kaderinde hep “unutulmak” sonra “yeniden hatırlanmak” ve “yeniden unutulmak” var. İlk defa, Shakespeare’in imzasıyla 1824 yılında basılan oyun, sonraları unutuluyor. Oyun uzun bir kış uykusundan sonra tekrar hatırlanıyor. Sırasıyla, 1875, 1892, 1910, 1978 ve 1994 yıllarında tekrar basılıyor. Bu sefer artık “unutulmamak üzere”, Türkçe basımıyla birlikte tiyatro severlerin karşısına çıkıyor.
|
|
"Bana William Deyin" Diyor Oscar : Zafer Diper
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Kasım 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bugün “iyi bir tiyatro” varsa, bunu gizli kalmış Oscar’lara borçluyuz. Onların tiyatro aşkına. Hayatlarını gözlerini kırpmadan tiyatroya adayışlarına. O adayıştaki dürüstlüğe ve cesarete. Oscar’ların hatırına tiyatro yapmak. İnadına tiyatro yapmak. Hele de günümüz koşullarında. Üstelik kaliteli ve “iyi tiyatro” yapmak. |
|
Cemal Süreya"dan "Üstü Kalsın" : Hakan Gerçek
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 22 Kasım 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Dilini kelimelere, yüreğini hayata korkak alıştırma.
Cemal Süreya’yı dinlerken, gereksiz safralardan arın.
Mesela, şair utancını duvara asar, sen önyargılarını as, şair kuralları masaya koyar, sen kuşkularını masaya yatır. Bırak orada kalsın. Cemal Süreya öyle yapıyor, sen de yap. Masumiyet çağının “esas oğlanlarıyla”, “esas kızlarının” el ele kayboldukları ferah sokaklara aç gönlünü.
|
|
Sophocles"in Arkeolojik Kazılardan Bulunan Satirik Draması : "İz Sürücüler"
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 30 Aralık 2011 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Oyunun bulunma öyküsü, 20. yüzyıl baslarında, Oxford Univesitesinden antik çağ yazını ve papirüs uzmanı Bernard Pyle Grenfell ve Arthur Surridge Hunt’ın bugünkü modern Kahire’nin 100 mil güneyinde Oxyrhynchus kasabasının yıkıntıları ve çöp tepeleri arasında buldukları binlerce papirüsle başlıyor. 1898 ve 1922 yılları arasında yapmış oldukları araştırmalarda buldukları 1800 papirüsü “The Oxyrhynchus Papyri.” adıyla kitap olarak 21 cilt halinde Londra’da Egypt Exploration Fund yayın evinden çıkartıyorlar. 1898-1922 yılları arasında yayınlanan bu papirüslerde antik çağ yazınına dair çok önemli belgeler yer alıyor. |
|
Dekor Tasarımcısı "Bezemeci" Değildir : Tayfun Çebi
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 23 Ocak 2012 |
Söyleşi |
| |
“Hadisene Seval. İlerle. Arkada upuzun bir kuyruk senin ilerlemeni bekliyor”. Ne mümkün. Nabucco heykellerine aşık olmuş fani olarak yüreğimden vurulup kalmışım oracıkta. Nutkum tutulmuş. Ağzım hala iki karış açık heykellere bakıyorum. İlk defa orada bir opera dekorunun “sahneyi süslemekten” öte başka bir şey olduğunu hissettim. Evet, sahne sanatları için dekor tabii ki önemliydi ama o andan sonra “dekor tasarımı” benim için bambaşka bir boyut, anlam kazandı. Dekor tasarımına bambaşka gözlerle bakmayı, onları farklı biçimde eserin vazgeçilmezi ve en önemlisi “oyun kişisi” olarak değerlendirmeyi ben Nabucco’nun dev adamlarıyla keşfettim.
|
|
Çek Pavel Vangeli"nin Cazcı Kuklaları : Melekler, Şeytanlar, İskeletler ve Diğerleri…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 16 Şubat 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Melekler şehri Prag. Soğuk bir rüzgar eser. Zil sesleri eşliğinde sahnede bir melek belirir. Rüzgarın sert havası yumuşak bir müziğin içinde erir gider. İlahi müziğin yumuşaklığı yerini cazın canlandıran havasına bırakır. Caz eşliğinde canlanan Melek kutsal havadan anında sıyrılıp yeniyetme genç kız hafifliğinde dans etmeye başlar. Elinde tuttuğu altın topla oynayan beyaz kanatlı bir Melek. Topu ayağının ucunda zıplatmasına bakılırsa iyi futbolcu olur. Meleğimiz o kadar marifetli ki caz tınıları eşliğinde altın topunu kanatlarının ucunda bile oynatabiliyor.
|
|
"Bir Dilim Ekmek ve Kağıdın" Sebebi Hikmeti : Finn Campman
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 18 Şubat 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Kağıt adam uyuyakaldığı vadide uyanır. Ne devler vardır, ne de kendisini izleyen kocaman bir göz. Sonra cebinde bir dilim ekmek bulur. Ekmeği bitmemiş miydi? Büyük hediye. Çünkü o artık “bir dilim ekmeğin kıymetini” bilmektedir. Kırıntıları dökmeden bir dilim ekmek yemenin, bir dilim ekmek “ikram etmenin” değerini öğrenmenin ne kadar büyük bir hediye olduğunu işte o an anlar.
|
|
Avare
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 22 Şubat 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Ağaçtan yapılmış bir ihtiyar surat. İhtiyar Adam, ilk önce çöp kovası ile ilgilenir. Sonra Avare’nin yanına gider ve onunla arkadaş olmaya çalışır. “Ben Açım” yazısına bakar. Avare’nin yanına oturur. Önüne benzer küçük bir siyah tabela yerleştirir. “Ben de”. Avare ortaya çıkan bu yeni komşudan hiç memnun değil. Onu istemez. Çaresiz ihtiyar çöp kovasının öbür tarafına geçer. Avare onu rahat bırakmaz. Çöp kovasının arkasından ihtiyarı gözler ve ona belli etmeden “Ben de” yazan siyah küçük tabelasını alır. İhtiyar Adam çok üzülmüştür. Tabelasını boş yere arar. Bulamaz. Dövünür. Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha çıkar. “Özel Mülkiyet”.
|
|
Heykel + Kukla + Kağıt = Kağıt Kukla Kağıt Tiyatrosu : "Kes, Biç, Dik ve Paylaş!"
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 26 Şubat 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Tüketim labirentinde kaybolmuş modern zamanlar bireyinin macerası bu. Eksikliklerini, “tüketerek” tamamlamaya çalışan “eksik bırakılmış”, bilerek “değersizleştirilmiş”, “sıradanlaştırılmış”, “kimliksizleştirilmiş”, “tek tip formuna endeksli”, modern zaman bireyleri. Çünkü sistem böyle. Ama sistem soru sormaya engel değil. İşte tiyatro bu anda devreye giriyor. Makas, iğne ve iplik gibi gündelik hayatın en basit elementlerini, en yalın biçimde kullanarak evrensel bir dil yaratıyor.
|
|
Burgaz Devlet Kukla Tiyatrosu"ndan "Ormanda Eğlence"
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 26 Şubat 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Bu neşeli ormanın bir çok yetenekli sakini sırayla sahne alır. Derken, üç iddialı karga yarışmaya dahil olurlar. Biz de varız! “The Crows” rock grubu. İki çılgın gitarist ve iddialı bir bateristten oluşan grup son moda hard rock parçalar seslendirirler. Çok renkli parlak kostümleri, maviye ve parlak kırmızıya boyadıkları saçlarıyla tam rock yıldızı olmuşlar. Bir an kendimizi “uçmuş bunlar abi” dedirten bir rock konserinde zannediyoruz. Çılgın rockçılar sizi. |
|
Christophe"un Masal Sokağı : Milo (Keltoş) , Jojo, Marie, Jorge ve Diğerleri
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 29 Şubat 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Jojo’nun başında siyah bir fötr şapka. Jojo kendinden daha emin, daha atak. Marie ile kucaklaşırlar. Tango yapmaya başlarlar. Gösterinin büyük sürprizi. Parmak kadar iki kukla, hayat boyunca unutulmayacak bir Tango gösterisi sunarlar. Fonda Astor Piazolla’nın müziği eşliğinde kendimizden geçerek izleriz bu olağanüstü naif dansı. Aşkın, yeteneğin, sevginin, müziğin, sanatın, görsel estetiğin insanı sarhoş eden karışımı izleyenleri kendinden geçirir.
|
|
Bütün Başkanlara ve Türevlerine Karşı, Travis Pine "Halktan Biri! "…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 1 Aralık 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Halktan Biri”. Dünyanın bütün başkanlarına ve türevlerine karşı tek başına direnen modern zamanlar Don Kişot’u, sıradan vatandaş, Travis Pine’ın garip hikayesi. İlk defa sahnelendiği, daha doğrusu dünya prömiyerinin yapıldığı geceyi anımsadım. O gece, oyunun kazandığı büyük başarı ve coşku karşısında içimizde umutlar yeşermişti. Orada inandık. Travis Pine’lar kazanacak. |
|
Kırmızı Dükkan"da Üç Kadın…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Aralık 2012 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Üç sıradan ev kadını, üç farklı hayat. Bu kadınlar, bir “seks dükkanında” mahsur kalırsa ne olur? “Kırmızı Dükkan”, komedi ve dramı ustalıkla harmanlayan bir oyun. İnce dengelerin hakim olduğu oyun, tabular, gelenek görenekler, iki yüzlü ahlak anlayışı ve bastırdıkları cinsel kimlikleri arasında sıkışıp kalan kadınları konu ediyor.
|
|
Çalışmanın ve Tutkunun Ressamı : Van Gogh
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 5 Ocak 2013 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Bornage’daki korkunç kış mevsiminde durmadan eskiz çizdim. Eskiz fabrikası gibi çalıştım. Mesela şu süpürgeli kızı tam beş kez, tohum eken adamı üç kez çizdim. Beğenmezsem bir daha çizerim. Gözlerimi eğitmem gerek. Perspektife daha çok çalışmalıyım. Çalışmalıyım. Çizgilerim daha keskin olmalı. Bir çizdiğimi bir defa daha çiziyorum. Bazen aynı figürü beş defa daha çizip beğenmeyip yeniden çiziyorum.” Böyle diyor Vincent van Gogh . Onunki karşılıksız bir aşk. Hayatı boyunca sekiz yüzden fazla resim yapmış ama ancak bir tanesini satabilmiş bir ressam. Acı, ölümüne açlık, yoksulluk, dibine kadar sefalet ve akıl hastanesi ile sonlanan bir hayat. Bunlar, onun resme olan aşkı için ödediği bedel.
|
|
Genco Erkal"dan "Bir Delinin Hatıra Defteri"ne Sığan Bütün Poprişçinlere Bir Saygı Duruşu
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 13 Ocak 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Poprişçin oyunun bir yerinde aslında kendi haklarını savunan gazetelere nedense çok kızar. “Fransız gazeteleri. Basın özgürlüğü diye bağırıyor. Çok kızıyorum bu gazetelere. Alacaksın bunları, bir temiz sopalayacaksın. Anlayacaklar basın özgürlüğünü. Al sana, basın özgürlüğü !” Alın size, koyun gibi güdülmeye müsait küçük insan örneği. Bu, “sürü psikolojisini” biz yakinen biliyoruz. Yani, Gogol’un oyunu sanki bugün yazılmışçasına tazedir.
|
|
Artık Her Yer "Selamün Kavlen Karakolu"
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 11 Şubat 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Niye sen bu zamanda 5 tane çocuk yapıyon?” Cevap hazır “Vatanım, milletim için”. Kahkahalar arasında itirazlar yükselir. “Hadi yaaa, o çocukları yaparken vatanı mı düşündün?” Beş çocuk sahibi vatandaş gevrek gevrek güler kasaba ağzıyla “Allah eksikliğini göstermesin ben de rüşvetimi alıyorum” der. Kahkahalar arasında bir başkası destekler “Alıyor ama adam çalışıyor yani”. Onaylayan bir başkası “Benim memurum işini bilir”. Bu arada matah bir şey yapıyormuşçasına akıl verir. “Alırsan da ayakkabı kutusuna koyma rezil oluyoruz”. Rüşvetçi memur hemen kendini savunur “Ben ihtiyacıma göre alıyorum”. Bir diğeri “Ne demek lan ihtiyacıma göre? Komünist misin sen?” Bu, doyumsuz sohbette gelinen son nokta olur. Gerçekten de benim memurum işini bilir !
|
|
Şişman Kadın Ölse de Gitsek….
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 15 Şubat 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
İzmir Sanat büyük salondayız. Prof Dr. Özdemir Nutku ve Prof. Dr Murat Tuncay’ın Opus Yayınlarından çıkan iki kitabının tanıtımı için hazırlanan özel gecede sanatçılar, akademisyenler, tiyatroyu ve operayı sevenler bir araya gelmişler. Özdemir Hoca ve Murat Hocayı uzun yıllardır tanıyanlar sırayla sahneye çıkıyor ve kitaplar hakkında izlenimlerini paylaşıyorlar. |
|
Alevden Gömlek Giymiş Türkiye"ye, Bir "Alevli Günler" Hikayesi…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 21 Şubat 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Küçümseme, baştan savma, değersizleştirme ve dinlememe taktiklerinin ezdiği sıradan vatandaşlar. Yaşarken ya da ölürken kendi hayatları üzerinde söz sahibi olamayan ülkenin gerçek sahipleri. Bu saçma dayatmalara neden katlanmak zorundayız? Kanun adı altındaki dogmaların hayatımızı yönetmesine neden izin verelim?
|
|
"Ben, Feuerbach" ve Tiyatro 4
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 28 Şubat 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Mevsimler değişiyor, asırlar dönüşüyor ve durmadan öğütüyor zaman. Ben sonra oyuncu oldum ve buna hayatımı feda ettim. Ben, Feuerbach.” Bu onun hayatının kısa bir özeti. Tiyatro onun için yaşamak demek. Çünkü tiyatrodan başka elinde hiçbir şeyi yok. Hiçbir şey.
|
|
Avustralya"dan Çanakkale"ye Bir Anzak Öyküsü ve Korkut Uluğ"un Resimleri
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 3 Nisan 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Korkut Uluğ tarafından hazırlanan Çanakkale Belgeselinin gösterileceği etkinlikte, Korkut Uluğ’un tablolarından ilham alan Robyn’in şiirlerinden oluşan “İçli Dışlı Bir Savaş” kitabından şiirler okunacak. Şiirleri dilimize kazandıran Pamukkale Üniversitesi İngiliz Edebiyatı hocalarından Mehmet Ali Çelikel şiirlerin Türkçelerini seslendirecek. Akademisyenlerin, şairlerin ve ressamların yüreklerini ortaya koyduğu bu sıra dışı etkinlik uzun yıllar anımsanacak. |
|
Commedia Dell"arte İşliği : Michele Guaraldo, Simone Campa ve Korsanlar
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 4 Nisan 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
“Bulutlarda yürüyormuşçasına, uçarcasına, mutlu yürüyün. Vücudunuz hafiflesin. Öylesine mutlusunuz ki, yüzünüzde gülümseme, ayaklarınız kanatlanmış gidiyor. Güzel…Şimdi Zanni olun. Mutlu bir Zanni gibi yürüyün” Geniş sahnede yüzlerinde kocaman gülüşlerle, uçarcasına yürüyen bir grup genç insan. Kollar havada, hoplaya zıplaya koşturuyorlar. Bir sanat merkezine dönüştürülmüş olan tarihi İzmir Havagazı Fabrikasındayız.
|
|
Romanya Ulusal Tiyatrosundan Bir Baş Yapıt : Fırtına
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 7 Aralık 2015 |
Sanat ve Sanatçılar |
| |
Gündelik hayatın koşuşturmasında gerçeklere gözlerimiz kapalı yaşıyoruz. Sürekli birileri iplerimizi çekerek bizi istediği gibi oynatıyor. Çoğu zaman gerçeklere karşı gözümüz bantlı, ağzımız, dilimiz, elimiz, kolumuz bağlı kalmıyor muyuz? Hapsolduğumuz kendi adacıklarımızda, gözlerimizde bantlarla, gerçeklerden uzakta bir hayal dünyasında yaşarken ve birileri sürekli iplerimizi çekerken bir körden ne farkımız var? İçinde bulunduğumuz durum, Miranda ve Prosperonun hapsoldukları adadaki durumdan pek de farklı değildir.
|
|
Ermişler Ya da Günahkarlar, İyilik Ya da Kötülüğün Dayanılmaz Lezzeti…
(Seval Deniz Karahaliloğlu) 9 Aralık 2016 |
Toplumbilim |
| |
Styler, akıl hastası bir katilin iç dünyasını anlamaya çalışırken kendisinin karanlıkta kalmış yönleriyle yüzleşmek zorunda kalır. Aynı şekilde izleyici de oturduğu koltuklarda bu yüzleşmeden payına düşeni alacaktır. Akıl hastası bir katilin iç dünyasını araştırmak isterken kendi iç dünyasının karanlık taraflarında kaybolur. Gerçekten bir yazar olarak neden böyle romanlar yazmaktadır? Özellikle, neden böyle karanlık karakterler seçer? Neredeyse suçlular, cinayetler, vahşet yazdığı romanların vazgeçilmezleridir ve bunları yazmaktan adeta zevk alır. Neden bu karanlık taraf Styler’ı ve seyirci koltuğunda oturan bizleri içine çeker?
|
|
|
‘Farkındalığın’ bilinciyle sorgulayarak, düşünenler ile cahil cesaretiyle dolu dizgin yaşayanların oluşturduğu ironiyi ele alırsak, günlük ekmeğinin kaygısına düşmüş sıradan insanın daha mutlu olduğunu düşünerek ‘farkındalığın’ iki defa daha acıtan sancılı bir süreç olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Bu durumda, basit insanın mutlu dünyasında, ‘Alice Harikalar Diyarında’ misali yaşamak varken, Dante'nin Cehennemi'nde dolanan biz 'farkındalar', bilincimiz ve aklımızla onların günahlarını da yüklenmiş neredeyse 'kendinden menkul azizler' misali yaşayıp gidiyoruz.
Korkarım bu gidişle, ya onları ‘Dante'nin Cehennemine’ çekeceğiz yada bizler ‘Alice Harikalar Diyarına’ terfi edeceğiz?
Yani her şey toz pembeymiş gibi yapacağız.
|
|