|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Sevdalanalım
Orhan Bani
Şiir > Garip
Hadi, yine öyle bak seviyor gibi, yeniden yak yüreğimi
Kızarsın yüzüm, tutulsun dilim, bir garip olalım, sevdalanalım
Vakit çok mu geç, sevemezmiyiz, ağarmış saçlarımın suçu benimmi?
Varsın geçsin yıllar, ağarsın saçlarım, yine öyle bak, beraber yanalım
Pek bir şey söyleme, seviyorum deme, yıllar çok şey aldı, sözüm yok kendime
Ben yine suskunum, ben yine sensiz, bir nedeni yok, seviyorum nedensiz
Gönül had bilmiyor, yak ki yanalım, dö
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
1
|
|
|
|
Aslında öğretmenler odasında biraz dinlenmek istiyordum ama ne yapalım, okula yeni gelmiştim ve öğrencilerimi yakından tanıyabilmek için onlara zaman ayırmalıydım. |
|
2
|
|
|
|
Komutan, burada kendilerine heyecan verici bir konuşma yaptı: “Arkadaşlar, büyük ve kutsal bir görev için burada toplandık. Biraz sonra Kıbrıs’a bir çıkarma yapacağız. Orada bulunan soydaşlarımıza özgürlük, huzur ve barışı vermek için bir harekât yapacağız. Bu harekât, tamamıyla Barış amaçlı bir harekât olacaktır. Kıbrıslı Türkler zulüm altındadır. Tedhiş altındadır. Her gün onlarca, yüzlerce Kıbrıslı Türk öldürülüyor. Bizim bu harekâtımız, buna bir son verecektir. Adada huzuru ve barışı sağlayacaktır.
Size silah sıkılmadıkça siz de karşı tarafa silah sıkmayınız. Size karşı gelinmedikçe siz de karşı gelmeyiniz. Yaşlılara, kadınlara, çocuklara dokunmayacaksınız. Sizden aman dileyenlere kötü muamele etmeyeceksiniz. Türkün insanlığını, şefkatini ve sevgisini onlara göstereceksiniz. Unutmayınız, biz oraya istila için değil, barış için gidiyoruz. Sizlerin sayesinde adaya barış, huzur ve mutluluk gelecektir.
|
|
3
|
|
|
|
Necdet: “Burada asker var mı?” diye sordu. Kadın anlamadı. Boş gözlerle Necdet’e baktı. Necdet, kendi askerlerini göstererek “Asker. Bunlar bizim asker. Sizin asker nerede?” dedi.
Kadın anladı. “No, No” diyordu. İşaretlerle burada asker olmadığını, kaçtıklarını söylemeye çalışıyordu. Birkaç asker içeriyi kolaçan etmişti. Kadın doğru söylüyordu. |
|
4
|
|
|
|
Çanakkale Zaferi, aklı erenler için yere göğe sığdırılamayacak değerde bir zafer. Çanakkale’yi emsalsiz bir kahramanlık destanı görmenin yanı sıra, bu kahramanlık sırasında çekilen sıkıntıları da bilmek gerekiyor. Bir kez daha yad ettiğim kahraman bir topçu askerinin Çanakkale Savaşları-deniz ve kara- sırasında yaşadıklarından bir aktarım bu yazı.
Çanakkale şehitlerini, gazilerini ve zaferde emeği geçenleri minnet ve saygıyla anıyorum…
|
|
5
|
|
|
|
Ben belki de yazmaya geç kaldım ama sizler okumaya hiçbir zaman geç kalmamışsınızdır. |
|
6
|
|
|
|
2022 tarihinde katıldığım yaratıcı yazarlık kursunda kaleme aldığım ilk öyküydü. 2004 senesinde üniversitelerarası şiir yarışması için yazdığım Ren nehri şiirinden esinlendim. |
|
7
|
|
|
|
Duydu mu Ceylan? Duymadı belli ki, duyduysa bile bunu belli edecek bir damlacık mecali kalmamış. Araba yolun kıvrımından dönüp te kayboluncaya kadar saçları sulara salınmış bir söğüt dalı gibi olduğu yerde kalakalıyor. Kulaklarındaki ses sürekli kendini yenileyerek halka halka bütün yeryüzünü kuşatıyor sanki ‘Emir Allah’ın’. |
|
8
|
|
|
|
Kitaplar Üstüne
Hastanede yatıyorum…ziyaretçisi gelmedi diye kırgın, gözleri dolu pek çok hastayla birlikte. Yalnızlık endişesinden kıvranan insanlar dolu çevremde.
Ben oldukça şanslıyım. Montaigne ile söyleşmek istiyorum bazen, bazen Edison’la . Kuluçkaya nasıl yattığını dinliyorum. Acaba Konfiçyüs çayı sever miydi. Evet onunla çay içebilirim. Tolstoy, Sivastapol Savaşını yorumlar. Onu dinlerim dikkatle. Atatürk ile konuşabilirim. Tutkularını, kavgasını ve sevdasını anlatır. Ülkem ve dünya hakkında tartışırız.
Biraz Hayyam’a takılmak, Orhan Veli ile İstanbul’u dinlemek ve balık olmak rakı şisesinde…İbni Sina ile Pasteur’ü bir araya getiririm, söyleşiriz.
Elimi uzatıyorum, Sivastapol 1855… Tolstoy ile savaşı konuşuyoruz.
Evet, hepsi yanıbaşımda. Dilediğim zaman söyleşiye geliyorlar benimle; hem de zaman engeli tanımadan. Birlikte çay içiyor, birlikte düşünüyoruz.
Nasıl mı oluyor tüm bunlar. Hastaneye geldim diye beni terk etmedi ya kitaplar…22 Mart 1991
|
|
9
|
|
|
|
Üzüntüsünden tırnaklarını yiyor, burnundan soluyordu. Aynadaki resmine hüzünle baktı. Gözleri alnında oluşan çizgilerin arasına dalıp dalıp çıkıyordu. Ve gittikçe ağaran saçlarına içerleniyordu: |
|
10
|
|
|
|
Heduye, kaderin her turlu tokadini yemiş bir insan. Doğumundan beri şansızlıklar, talihsizlikler, kadetsizlikler onu hic yalniz bırakmadı. Hep onun yanında oldu... |
|
11
|
|
|
|
En kötü durumlarda bile kötü düşünmemeye çabalarım. Asansörde kalışıma bile mizah kattım. Yoksa hayat çekilmez. |
|
12
|
|
|
|
O'nun düşünü kurduğu minik bir leydi olmadım, içimde yaşayan ve her fırsatta ortaya çıkardığım anarşist ruhlu bir kız ve gereksiz tüm kuralları çiğnemeye her an hazır bir kadın oluverdim. |
|
13
|
|
|
|
çoğalıyordu. Ayağımın üzeri küçük küçük noktalarla dolmuştu. Zamanla bu noktalar birleşiyor ve kocaman bir yumru oluşturuyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Yumru büyüdükçe, bot da ayağıma dar gelmeye başlıyordu.
Iskadro denilen bu siğillerin yakmakla geçtiğini biliyordum. “Erkekse geçer; yok dişi ise çoğalır, artar.” denilmişti. Benimkisi çoğalıp artan türdendi. |
|
14
|
|
|
|
Düşmek de sanatsal bir eylem.
|
|
15
|
|
|
|
Köyümüzde ilk radyoyu Rahmetli Babam satın almıştı.. Sonra çoğu zaten arkadaşlarım olan köyümüzün çocukları nefes nefese etrafımı kuşatarak “ Baksana, senin baban köye küçük ve acayip bir sandık getirdi, düğmelerine basınca içindeki insanlar hem konuşuyor hem türkü söylüyorlar vallahi, inanmıyorsan git de bak..” |
|
16
|
|
|
|
Muhsin bu tüm olup bitenleri aynı ağırbaşlı tavırla izledi ve birden ‘’Çekilin’’ dedi. Sabahtan beri satamadığı kemeri bir eline doladı ve kendinden beklenmeyecek bir hareketle Minas’ı bir hamlede ayağı kaldırdı. Minas’ın şişman karın bölgesine elleri yetişemediği için kemerle Heimlich manevrası yapmaya başladı. Birkaç denemenin ardından Minas boğazını tıkayan yiyeceği tükürdü ve ülkenin temiz havasını pis ciğerlerine çekmeye başladı. |
|
17
|
|
|
|
Deniz, barın aynasında uzun uzun kendisini seyretti. Sarışın başına, yemyeşil gözlerine, küçücük kalkık burnuna baktı,
yuvarlak omuzlarına...
ERDEN ERKİN |
|
18
|
|
|
|
sevginin kanatlarına yapışın..adınızın eski bir pişmanlık olmasını istemiyorsanız.. |
|
19
|
|
|
|
O gece, telefonum çaldı. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir bayan: “Ben, Emel” dedi. Kostüm sorumlusuymuş. Benden, bedenim, kilom, ayak numaram gibi bilgileri istedi. “Kostümlerinizi hazırlayacağım. Pazar günü görüşürüz” dedi. Heyecanım gittikçe artmaya başlıyordu. Şaka gibi başladığım bir olay gerçek mi oluyordu? Yoksa rüyada mı idim?
Biraz sonra bir telefon daha: “Rejiden arıyorum. Size rollerinizi |
|
20
|
|
|
|
Elime sıkıştırılan ayakabıları rahmetli annem, -Bu ayakkabıları kavaflar aralığında ki Ördek Ali diye bilinen ayakkabı tamircisi Ali amcaya götürüver. Tamir edilecek yerleri göster,kaç paraya yapacağınıda sormayı unutma dedi. O zaman kadar hiç gitmemişsemde Ördek Ali lakaplı eski ayakkabı tamircisini ilçede tanımıyan yoktu. |
|
|
|