Otelin, karşı caddesi üzerinde bulunan yaklaşık yüz-yüzelli metre mesafede ki fırına normal günlerde iki dakikada gelirdim. Bu gün yol bitmiyordu bir türlü.Koşar adımlarla yürüyordum ama mesafe inadına direniyordu...
" Yahya Kemâl,Yahya Kemâllll!"
Son anda, ismimin bağırıldığını duydum.Sağa-sola döndüm.Kırtasiyeci Faruk Nafiz abi...
Dükkanın kapısına sol yanını yaslamış, sağ ayağı sol ayağına bitişik vaziyette peş peşe konuşmaya başladı.
"Oğlum,sağır mısın? İki saatir bağırıyorum,aşık mısın?!!!"
"Buyur, Faruk Nafiz abi!"
"Nereye, böyle koşar adımlarla?..."
"Şeyyy,ağır misafirlerimiz varda!...onlara ikram edilecek bir şeyler alacağım."
"Kim miş, o ağır misafirler?"
İçten içe kızıyordum, ama belli etmemeye çalışıyordum.Şimdi nerden çıktı bu adam? Benim aceleme bak,bunun ahret suallerine bak!!!
"Tanır mısın bilmiyorum ama? Necip Fazıl,Nazım Hikmet,Peyami Safâ ve bir kaç profesör otele sohbete gelecekler."
"Allah, Allah ! Şu bizim yazar takımından bahsediyorsun değil mi?"
"Evet,evet! onlar"
"Hüseyine söyle bir sandalyede bana ayırsın..."
"Tamam,tamam söylerim." Çok geç kalmıştım, ya geldilerse, ayıp oldu vallaha.Kendi kendine söylenmeyi bırak ta koş,koş...!!!
Mahallenin tek fırıncısıydı; İspirli Hüseyin Rahmi abi...Çok güzel Trabzon ekmeği,mısır ekmeği,kepek ekmeği yapardı.Diğer unlu mamülleri de güzeldi.Hatta, mahalleli kadınlar ona dua bile ederlerdi,bizi zordan kurtardı diye...
"Selâmunaleyküm,abi can"
" Ve aleykümselam Yahya Kemâl.."
"Bana, iki kilo karışık kurabiye yapsana...tazeler değil mi ?"
"Sorduğun soriye bah yeğenim!" dedi, yöresine has şivesiyle..." Daha yeni çıhtı ocahtan,ağzınıza layık ...dabugün hayırdır iki kilo ziyafet mi var?"
Haydaaa! şimdi gel bide buna anlat...İçten içe kızıyordum ama hepsi büyüklerimdi ve sordukları da abes değildi.Sadece benim aceleciliğimdi ortalığı karıştıran....
***
Hüseyin abi,masalar tamam..tabakları ağzı bir doldurdum.Çaylarda hazır.
Tamam yavrum,gel biraz dinlen nerdeyse gelirler şimdi
Çok heyecanlıyım abi!!!
Normal,nerdeyse benim bile yüreğim yerinden kalkacak..
Tarihi bir gündü benim için,ömrüm boyunca unutmayacağım onlarıYazdıkları yazılar,makaleler her gün on binlerce kişi tarafından okunuyor.Tek hayalimdi onlar gibi olabilmekYa kitapları, best-seller hepsi !Yok satıyorlar,imza günleri Bâb-ı Âli de kıyamet kopuyor
Hatta, geçen ay, Orhan Selim adıyla "İt Ürür Kervan Yürür " kitabını çıkardığında ortalık karışmıştı.Polisler,askerler Nazım Hikmeti fellik fellik aradılar ama bulamadılar.Tebdili kıyafetle geziyormuş.
Anlamadığım şu, dünya görüşü ne olursa olsun, yazan-okuyan adamdan ne zarar gelir ki?Niye böyle, her şeyin üstü kapalı? Neden, kapalı kapılar ardında oyunlar oynanıyor memleketimin üzerine?Necip Fazıl ile Nazım Hikmetyıllarca sıkı dostluk yapan iki mütefekkir.Zamanla, yollar ve mekanlar değişmişBu hayatın doğasında varGörüşleri taban tabana zıt ama,bir araya gelip hararetli tartışmalar yapsalar da sonuçta arkadaşlarBirbirlerine nice mektuplar yazmışlarİnsanın aklına gelmiyor değil? Bir adam, nefret ettiği birine neden mektup yazsın? Bak, şimdi de buraya beraber geleceklerBöylesi toplantılarda,öylesi beyin takımından ne fikirler çıkar Güzel günler göreceğiz,çocuklar diyormuş her toplantı sonrası Nazım Hikmet
Hüseyin abi anlatmıştı
Nazım hikmet, Sultanahmet hapishanesinde yatarken, Necip fazıl onu ziyarete gitmiş:
Necip Fazıl,; Nazımım, benim rejimim olsa seni asardım. Fakat bu hiçlik rejiminde milli şef dönemi- fikirsiz ve imansız insanların seni süründürmesinden müteessirim. Onun için ziyaretine geldim. demiş
"Nazım Hikmet: Benim de rejimim olsa, ben de seni asardım. Sonra da darağacının başında ağlardım. Seni anlıyorum. Bil ki bu soylu tarafının daima takdircisi kalacağım. "
Yine başka bir anektot da şöyle anlattılar:
Necip Fazıl, bir ropörtajında, kendisine soru sormak gayesiyle söz alan şahsın Nazım Hikmet ile ilgili atıp tutması üzerine, sinirlenir ve;
" Yahu, sen ne diyorsun, ben sağcıymışım da, nazım solcuymuş da, biz birbirimizin düşmanıymışız da, yok daha neler neler, ulan hıyar, biz Nazım ile bütün gün siyaset tartışır, akşam olunca da Beyoğlunda beraber kız tavlardık, ne diyorsun sen be"
İşte böylesi dostluk
Hüseyin abi,Hüseyin abi!!! Koşarak gelen, onüç-ondört yaşlarında bir delikanlı
Hüseyin abi ile dışarı fırladık.
Ne var çocuk,ne oldu? dedi,Hüseyin abi
"Abi,Bâb-ı Âli karışmışPolisler,Nazım Hikmet ile Necip Fazılı yakalayıp götürmüşlerPeyami amca, beni size gönderip haber vermemi söyledi "
Boğazım, düğüm düğüm olmuştuSıktığım yumruklarımı otelin demir kapısına olanca gücümle vurmuşumKırılan cam ve kanayan elim değildiBedenim doğram-doğram,kanayan yüreğimdi...
Bitti...