İntihar Notları

İstedim ki eğer bir gün intihara sürüklerse yaşam beni, geriye bırakacağım anlamlı bir mektubum olsun...Şimdilik aslaaa düşünmüyorum :)

yazı resim

Aşk biter” derdin,aşk bitti. prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /

Geriye kusursuz bir cinayetin izleri kaldı...

Yürümeden yorulan yalnızlığım

Sakin bir kasabanın anahtarını verdi ama,

Yolculuklara çıkmalıyım şimdi..

Kibirli duruşumda boynu bükük

Bir çocuğun gözleri saklanır,

Artık başka ölümlere koşma zamanı

sisli cadde ve hayalet sessizliği,

çamurlu yüzlü binlerce insan

kendine kumdan evler örüyor,

ve ben;

ayrılık parça parça içime işlemişken

nasıl gülebilirim?

Yağmur yağıyor kentin ortasına,

İçimdeki meydanlarda oksijen çadırları...

Bir deli mağazadan çıkanlara soruyor;

“_pahalı giysi satılıyor da ucuz aşk var mı?”

bugün sonsuzluğun ortasında kamaşmak istiyorum...

nefesimle sütunlar yıkılır,

gölgem gidici,çöllere çağrılırım.

Sahipsiz köpekler peşimde,

Farelere kral olurum.

Gece boyar beyaz tenimi,

Ölü bir ressam görünür yüzümde.

Kuru bahçelere yağmur yağmaz,

Aç bebek süte hasret,ağlamaklı..

Uğultular gelir uzaklardan

Kapılar gıcırdar,rüzgar çaresiz...

Avcumda bir isim,bir sır,

Tek mısra için dilenirim...

Gecenin bir yarısı ılık yılları geçip,

Ay ışığının öptüğü tepelerde koşuyorum.

Ellerim yok,kanatlarımda sevda resimleri...

Bunca acı,gıdıklayıcı mermi

Çam ağaçlarını koklamak için miydi?

Nehirlerden kan süzülüyor,şimdi

Ne ben varım tablolarda ne onun gözleri,keşke

Aşka uzanan eller kırılsa diyorum...

sus yabancı sus konuşma!

Bilmez sin bendeki yaraları.

Binlerce taş fırlattılar ruhuma,

Şiirim toprağa gömüldü.

Kıyamet kalabalığı gerçeği ne bilsin?

“ölüm sessizliktir”

sus yabancı sus...

susuşun teselli değilse de,

çatlayan dudağımda bir damla su olsun...

uzaklarda, taa senin memlekette,yada

benim olan ,hiç dokunamadığım o şehirde

bir tür karantina var diyorlar;

gökyüzünde uçuşan çiçek hayaletlerini

fırtınasız kaldırımlar,harfsiz romanlar

yok etmiş...

gel !diyorsun buraya...

Taze gençliğine yüz sürememişsem ve

Dokunamamışsam ürperen tenine,

Aşkım kendi içimde boğulmuşken

Hastalıklı yıllarda seni arayamam...

konuşurken uyuyor,

ağlıyor gibi uyanıyor benliğim.

Sıska gençliğim şişman günlerde kayıp.

Karalara bürünmüş bu siluet

Evlerde,gecelerde geziniyor.

Parmak uçlarıma kadar yayıldın aşk;

Çık içimden şeytan!git,defol!

Beni kırıntılara böl,kuşlara ver.

Orada bir tohum olup,

Uzak diyarlara savrulayım.

Güneş kırmızı elbisesiyle

Uyandığım sabahları okşasın...

Karnım acıksın mesela,

İçimde yaşama sevinci olsun.

Nerededir kumsal,güneş bedenim?

Sevişmek nasıl bir şeydir mesela...

(Doğuma itafen)

Hissediyorum;

Boynumda yağlı halatın kaşındırıcı varlığı

Ellerim bağlı,kalemim kör.

Güzel melek kulağıma ezan okuyor,

Usulca ağlıyorum,benden kaçıyor aşk..

Bir ses gel!!! Diyor,ışıklı yüzü karşımda

Sesim kısık:dilsiz gibi,hayvan gibi..

Ardımda hikayeler,korkular bırakarak

Bataklığın içine uzanıyorum.

Yumuşak anne dokunuşu gibi bu ama,

Hızla batıyorum...

(azraille ilk karşılaşma anı )

Koş bana azrail

Kanayan kucağıma gel.

Çocukluğumun kirazlarını eriklerini

Avcunla toplada gel .

Ben saklandım,korkuyorum...

Önün arkan sağın solun sobe!!

Hazırım artık,gözlerim bağlı,

Yalnızlığın kılıcını alda gel...

(sayıklama nöbetleri... )

gençliğimizin uçuşan yıllarında

kayıp okyanuslarda iki batık gemiydik

devrilen sütunlarda aşkın kızıl renkleri ,

acılara yürüyorduk usulca...

sönmüş evrenin dibindeki bombalar

oyuncaklarımızı parçaladı.

Sonra sen gittin...

Bir kelebek fırtınasında yok oldu

Uzaklardaki ülkemiz...

Çamur yağmurlarında silinen

Bir aşkın değersiz haritasıydı ,ve

Kelimelerinde anlamı yoktu aslında...

Sesimin çınladığı tüm zamanlara şunu soruyorum;

Hangi mısra bu yıkımı anlatabilir?

denizler,pınarlar kurudu suskunluğumdan,

dudağımı beyaz yılan ısırdı.

Sade kahve içen hasret heykelleri

İçimin meydanlarında yıkılırken

Sen nerde gezinirsin yangınlarda mı?

Rutubet kokan yosunlar

Issız duvarları kapladıkça

Önümde ışıksız hayalin ve

Şehrin neonları göründü, o an

Vasat aşkını pazarlarda sattım...

Müjde!! Ben bu sabah öldüm...( 6.45 am /24.05.2003 )

Cezair menekşeleri,siyah sümbüller ve

Sararmış perdeler sana kalsın...

("PLAKÇALARDA BU ŞARKI ÇALACAK!")

“elveda bütün hatıralar/elveda bütün gençliğim/geçmesin baharlar,geçmesin yazlar/silinmesin karanlık mazim/beni benden alan,beni yalnız koyan o sahte gözlere/yalancı sözlere /kapandığım dizlere elveda /elveda hayata,sizlere...”

Başa Dön