Bayram Sevinci

Pembe elbisesi bayrama yetişmişti. Çok seviniyordu.Annesi , elbiseyi yetiştirmenin gururu yüzünden okunarak ‘pek de yakıştı’ dedi.Rugan ayakkabılarını giymekle uğraşırken annesine sevgiyle bir göz attı. Bilekten bağlı rugan ayakkabıları pırıl pırıl parlıyordu. Elbisesinin altına giydiği, özenle kolalanmış dantelli ‘ jüpon’ un her deviniminde çıkardığı hışırtı kulaklarında, mutluluktan içi içine sığmıyordu. Pembe elbise yetişmiyecek, onu bayramın ilk günü giyemiyecek diye ne çok üzülmüş, ne çok heyecanlanmıştı.

yazı resimYZ

Pembe elbisesi bayrama yetişmişti. Çok seviniyordu.Annesi , elbiseyi yetiştirmenin gururu yüzünden okunarak ‘pek de yakıştı’ dedi.Rugan ayakkabılarını giymekle uğraşırken annesine sevgiyle bir göz attı. Bilekten bağlı rugan ayakkabıları pırıl pırıl parlıyordu. Elbisesinin altına giydiği, özenle kolalanmış dantelli ‘ jüpon’ un her deviniminde çıkardığı hışırtı kulaklarında, mutluluktan içi içine sığmıyordu. Pembe elbise yetişmiyecek, onu bayramın ilk günü giyemiyecek diye ne çok üzülmüş, ne çok heyecanlanmıştı.

Günlerce, annesi yorgun argın işten döndüğünde onun arkasında dolanmış, kimi zaman yalvarmış, kimi zaman ağlanmış sızlanmış ama yetiştirmişti işte annesi elbisesini. İçi içine sığmıyordu. Şu misafirler gelip gitse de o da bahçeye çıkabilse, yeni elbisesini, rugan ayakkabılarını arkadaşlarına gösterebilseydi. Beyaz kurdeleler ve saç fırçasıyla annesinin yanına gitti.Annesi, simsiyah,kıvırcık saçlarını taradı, kulağının üzerine topladığı birer tutam saçı bağlıyarak fiyonklar yaptı. Koşarak boy aynasının karşısına geçti, kendisini Pamuk Prenses Ve Yedi Cüceler masalındaki prenses gibi hissediyordu.

Zilin çalmasıyla kapıya koştu.Gelen komşuları övücü sözlerle onu biraz daha mutlandırdılar. Annesi onun biran evvel bahçeye çıkmak istediğini biliyordu.Onu evde tutabilmek için boyuna ondan birşeyler istiyordu. Şeker tuttu gelenlere, arkadan kolonya ikram etti. 8 yaşında olmanın avantajıyla kahve pişirip sunmaktan kurtuldu. Köpüklü kahvelerin mis gibi kokusunu, nane likörünün kokusu bastırdı. Dışardan gelen çocuk cıvıltıları ile bakışlarını annesine çevirdi, annesi gözleriyle izin verdi.Hemen dışarıya attı kendisini. Ihlamur ağacındaki salkım salkım çiçeklerin yoğun kokusu burnunu gıcıkladı. Kabarık eteğini savura savura arkadaşlarının yanına koştu. 8-10 çocuk, hepsi bayramlıklarını giymiş, neş’e içinde oynuyorlardı.Küçük kızı görünce durakladılar. Kızlar kıyaslayıcı, oğlanlar beğeni ile bir göz attılar.Sonra onu da aralarına alarak , elim sende, saklanbaç, köşe kapmaca gibi oyunlara devam ettiler.

Arka bahçeye ne zaman gidildi, kömürlüklerin üzerine nasıl çıkıldı hiç hatırlamıyor küçük kız. Kömürlüklerin arasında yanyana iki dut ağacının – biri karadut- olgunlaşmış dutlarının tadını ise hiç unutmadı. Ama unutmadığı birşey daha var. Eve gittiğinde kapıyı açan annesinin yüzü. Gözlerini aşağıya indirdiğinde, pembe elbisesinin üzerinde kara dutun yarattığı iri mor lekeleri sonra dantelli beyaz çorapların pembeliğini gördü.

Annesinin ona uzanan ellerinin başını okşamak için olmadığını hissetmişti.
Burnunu çeke çeke ağlarken kol ve bacaklarındaki morlukların hangilerinin dut lekesi hangilerinin annesinin çimdiklerinin izleri olduğuna bakıyordu.

Başa Dön