Düşünen Adamı Kim Delirtti?

Tüm bu bilgiler ışığında asıl sorun şu; temsiliyet meselesi, yani bir yeri anlatan herhangi bir şey, bir yere konulan bir heykel orayı simgeleyen, temsil eden bir özelliğe bürünür ve bu çok güçlü bir görsel, işitsel ya da yazınsal bellek oluşturur.

yazı resim


Meudon'daki Villa des
Brillants'ın bahçesi
Paris

İlk gençlik yıllarım Bakırköyün sokaklarında dolaşarak, tarihi evlerini inceleyerek, sahilde, Ataköy plajında ve sık gittiğim Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesinde Rodinin Düşünen Adam heykelinin çevresinde, önünde, yanında ona bakarak, onun üzerine düşünerek geçti. Semtin sokakları beni, çoğu kez bu devasa ve bir akıl hastanesinin bahçesine konulmasıyla daha da gizemli bir anlama bürünen etkileyici bir -adam- heykelinin atmosferine yaklaştırıyordu her seferinde..
Hastane bahçesinde dolaşıp, hastalarla konuşup, şiirler yazdığım, Düşünen Adam heykelini inceleyip, düşünüp anlam veremediğimde; kafamda beliren ilk soru Bu heykelin adı Düşünen Adam ve neden bir akıl hastanesinin bahçesinde yer almış? sorusuydu.
Düşünen Adam (The Thinker,1889) heykeli Rodinin en öne çıkan eserlerinden biridir. Rodinin yaşamı boyunca yaptığı heykellere bakıldığında insana dair olanı görmek şaşırtıcıdır. Onun duygu yüklü, hazin, sessiz ve bazen tek bir insan duruşu ya da iki insanın yan yanalığında okunabilen tarihi, insanın tarihi ve sonsuzluk, onu dünyanın en güzel heykeltıraşı yapmıştır. Heykellerinde (Öpüşme ya da Düşünen Adamda olduğu gibi) sıradan kadın ve erkeklerin duygu ve karakterlerine ilişkin anları taşlaştırır, ölümsüzleştirir. Okunur kılar, bize gösterir. Bu öyle bir etki yaratır ki budur, insan işte budur! diye çığlık atar insan içinden.
İşte Düşünen Adam da bana böyle dedirtiyordu, her seferinde beni şaşırtıyordu: Düşünmek diyordum. Düşünüyordum. Düşünmek ancak böyle güzel görünebilirdi. Bu kadar sade, bu kadar katı, bu kadar umarsız, bu kadar sessiz, dünyanın çok ötesinde, ve dünyanın tam içinde, tanrılaşan bir adam gibi, taştan, büyük bir heykel. Kolunun çenesine yaslanmış doğallığı, başının eğikliği; düşünme eyleminin yarattığı o meraklı, dingin, endişeli hal.
Peki düşünme üzerine bu kadar çarpıcı bir etki yaratan bu heykel, akıl hastanesinin bahçesinde yükseliyor ise, bu bir simge mi? Düşünmek, çok düşünmek nasıl bir eylemdir? İyi midir? Kötü müdür?
İnsanların zihninde Bakırköy Akıl Hastanesi ile Düşünen Adam heykeli aynı anda belirir çok uzun bir zamandır. aaa hastane mi derler hani bahçesinde düşünmekten deliren adamın heykelinin olduğu Öyleyse Düşünen Adam akıl hastanesinin bir özdeşi olmuştur. Düşünen Adam heykeli ruh hastalıklarının tedavi edildiği bu hastaneyi temsil eder. İnsanların zihnine değiştirilemez bir şekilde kazınan şey budur: Düşünen Adam heykeli + akıl hastanesi = öyleyse düşünmek delirtir demiştir insanlar artık. Ve elbette eğer düşünmek delirtirse ki bu olumsuz bir önermedir- öyleyse düşünmemeli çok fazla demek her insanın hakkıdır elbette. Ancak bu hak çok önemli bir kurumun bahçesinde manipüle edilip, denetim altına alınıyor belki de.. Düşünmemeyi seçmek yanlış değil, düşünmeme tercihinin bu şekilde yönlendirilmesidir yanlış olan.
Şu soru çok önemli: Neden Düşünen Adam heykeli Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesine konulmuştur? Eğer bir şey bir yeri temsil edecekse bunun bir anlamı, geçerli bir nedeni olmalıdır.
Düşünen Adam heykeli, o devasa taş heykel, düşünme ye ve orada yatan akıl hastaları için bir övgü müdür? Yoksa düşünme eyleminin sonu burasıdır diyen bir yergi mi?
Bu soru Ortaçağ ve Aydınlanma arasındaki tarihi kırılmayı akla getiriyor. Bilindiği gibi Aydınlanma tanrı iradesinden kopuşu; insanın aklının ve iradesinin kutsanmasını, bilime, düşünceye, bireysel hak ve özgürlüklerin artık akıl yoluyla insanın bizzat kendi iradesi tarafından inşa edilmesi sürecidir. Yani Aydınlanma aslında düşünceye övgü dür. Artık düşünmek sorgulamaktır, aramaktır, bulmaktır, yeniden ve yeniden sorgulamaktır, daha çok düşünce bulmaktır, uygulamaktır, yeni ye yelken açmak, eskinin zararlılığını bertaraf etmektir. Yani düşünmek gereklidir, güzeldir ve yeni ye ulaşmada en önemli kaynak ve araçtır.
Peki öyleyse insana dair olan bu eylem neden insanları delirtir, ya da onları delirten Düşünen Adam daki gibi düşünüyor olmaları mıdır?
İşte bu heykel ve akıl hastanesi birlikteliği bu soruları kaçınılmaz kılıyor. Yoksa Düşünen Adam heykeli bu bahçede küçük bir şaka mıdır? Düşünen Adam hepimizle dalga geçiyor olabilir mi acaba..
Orada yüceltiyor belki de düşünmeyi; düşündüm ve buraya kapatıldım diyor olabilir mi.. Düşünmeye devam edin ve özgür olun diye haykırıyor olabilir mi?.
Düşünmek ne zamandan beri sıkıcı bir eyleme dönüştü? Kim dönüştürdü? Aydınlanmanın ardından insan aklının yüceliğine duyulan inanç modern dönemde yaşanan acılar, savaşlar, eşitsizlikler ve iç hesaplaşmalarla büyük bir hayal kırıklığına mı dönüştü. Ve artık düşünmeye küsüldü mü?. Bu yüzden mi Düşünen Adam bu kadar küskün ve kirli duruyor o bahçede..
Tüm bu bilgiler ışığında asıl sorun şu; temsiliyet meselesi, yani bir yeri anlatan herhangi bir şey, bir yere konulan bir heykel orayı simgeleyen, temsil eden bir özelliğe bürünür ve bu çok güçlü bir görsel, işitsel ya da yazınsal bellek oluşturur. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin simgesi olan Düşünen Adam heykelinin verdiği karışık sinyaller, bu heykelin simgelediği şeyin, deliliğe övgü mü, yergi mi? olduğu ve dış dünyanın bir akıl hastanesi ni algılama biçimi açısından yaratılan manipülasyondaki olumlu-olumsuz(?) anlamların belirsiz ikiliği olarak özetlenebilir.
Dünyada yaşanan tüketim çılgınlığı, küresel kapitalizm, sanallık, teknoloji, hız ve elbette ki tüm bunların dolaylı sonucu olan düşüne-me-me durumu, istenci, tercihi, hatta düşünmeye vakit bulamamak; Türk toplumu açısından bakıldığında Aydınlanma (düşünceye övgü), endüstrileşme, modernleşme gibi kavramların Batıdaki gibi işlememiş olması ve her türlü gelişmenin Batılılaşma sevdasına dönüştüğü bir ortamda temsiliyet kavramı, kimlik ve bununla birlikte düşünme nin anlamı da elbette karışık ve belirsiz sinyallerin gazabına uğramakta..
Türkiyenin en bilinen ve en önemli akıl hastanelerinden biri olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi de bu anlamda Düşünen Adam heykelini ne yapacağını pek bilememiş gibi görünüyor. Belki de Rodinin bu heykelini İstanbulda bir meydana ya da bir üniversitenin bahçesine ya da önüne armağan ederek bütün insanlığı yanlış bir rotadan kurtarabilir, ne dersiniz? Düşünme nin insanı iyileştirdiği böylece tekrar beyinlerimize kazınır. Neyin insanı hasta ettiğini böylece daha net görebiliriz.. Ve aslında akıl hastanelerinin varlığını sorgulamak ya da ironik anlamlar yaratan simgelere başvurmak yerine orayı hastalar için daha yaşanılır yerlere dönüştürmek ve psikiyatri bilimini dünyanın geri kalanıyla paralel bir gelişme çizgisine ulaştırmak için çabalayabiliriz. Böylece akıl hastanesinde yatan insanlarımız da Düşünen Adam la barışabilir.
Var olduğumuz için düşünüyoruz. İşte Düşünen Adam bu yüzden çıkmalı meydanlara!
Ve sanat! ve Rodin! Ve Düşünen Adam! Böyle bir anlayışa sebep olmamalı: Hastaneye bakanlar düşünürsek deli oluruz.. ve hastanenin içindekiler düşündüğümüz için deli olduk.. diye düşünmemeli

2011
Canip DOĞUTÜRK

Resim: Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesi

Yorumlar

Başa Dön