12 Eylül Referandumu nda Tavrımız Anlaşılır Olmalıdır!..
Bildiğiniz üzere, yakında bizleri doğrudan ilgilendiren ve değişime giden bir yolda, sisteme doğrudan dokunacak bir referandum sınavına hep birlikte katılacağız. 12 Eylül Faşizminden şu veya bu şekilde zarar gören herkese tarihi bir fırsat sunan bir süreçtir bu. 12 Eylül 2010da, 12 Eylül 1980 faşizminin 30ncu yıldönümünü, ölüm yıldönümüne çevirip, onun mezar taşını ellerimizle dikeceğiz inşallah. Halkımızın top yekün çektiği acıları dindirmek adına, onurumuzu koruyarak, sağdan, soldan gelen tüm saçmalıklar karşısında baskın duracak, darbelere ve darbecilere Dur! diyeceğiz. Kimse kendini kandırmasın, bizi de kandırmaya kalkmasın. İnternet çağında, tüm bilgiler avucumuzda; kim dost, kim düşman görebilecek durumdayız. Azıcık bir çaba ile sakin ve objektif olarak meseleye bakmamız yeterli olacaktır.
Referandum ile çok basit ve net olarak, ak ile karanın kendini tartışma götürmez bir saflıkta önümüze getirdiği, tarihi ve vicdani bir karar vermeği dayattığı bir durağa gelmiş bulunuyoruz. Zor bir süreçten geçiyoruz; dost ve düşmanın birbirine karıştığı veya dost ve düşman bellediklerimizin aynı kulvarda nasıl birlikte at koşturmaya başladıklarına tanık olduğumuz bir süreci yaşıyoruz. Şaşkın olabiliriz; ancak kör değiliz, kör bakamayız ve hayallerimize zincir vuramayız, vurduramayız. Kürt olarak, demokrasi en çok bizim hakkımız; despotizmin acısını en çok biz çekmişiz. Olağanüstü Hallerde, halden hale sokulan biziz; Kürt halkı olarak, baskılar ve zorbalıklar gırdabında bir demokratik ortama susatılmışız; adeta demokrasinin Kerbelasındayız hâlâ Onun için demokrasi en çok bize lazımdır.
Vicdanların duyarlı; mantıkların oturaklı; beyinlerin öngörülü; kararların yeni bir başlangıç için istikrarlı olmak zorunda olduğu bir onurlu duruşu göstermemiz gerektiren yaşamsal bir sürecin başlangıcındayız. Duygusallığa asla yer yok; sorun gayet açık, konular çok derin olsa da bahanelerimiz çok çoktur. Sürece karşı duruşun bahanesi ise hiç yoktur.
Böylesine tarihsel bir adımı atarken, partiler üstü düşünmek, sürece evrensel bir objektiften bakmak, özgür bir insan gibi davranmak zorundayız. Derin dehlizlerden soluyan insanlık düşmanı ejderhaların soluklarını hissetmek, onların, tüm bağlarını ve bağlaşıklarının karşı duruşunu görmek, oynanan çok ince, çetrefilli ve bir o kadar tehlikeli oyunların farkında olmak zorundayız.
Söz konusu olan, geçmişe dair derin izler bırakmış acılarımız ve geleceğe yelken açmaya can atan yeniden bir doğuşu zaruret kılan doğum sancılarımızdır. Tarihi bir kararla yeniden doğabilir; askeri vesayet rejimini yıkmada ve özgür geleceğimizi kurmada demokratik bir süreci başlatabiliriz. Bu karar, bir sonuç değil; demokratik bir yeni süreç için bir başlangıç olmalıdır. Referandum, bir kurtuluş değil, yeni sürecin önünü açabilecek bir ilk adımdır sadece ve onu, hiçbir partiye endekslememek gerekir. Bu sorunu, partileri ve particiliği aşan, sistemdeki zorunlu hale gelmiş bir (Değişim)in işareti olarak görmeliyiz, öyle görülmelidir.
Diyarbakır zindandaki vahşetin kıskacındaki insanlığın canhıraş çığlıklarını perdeleyen, barbar işkenceleri yok sayan her anlayış sakattır ve öncelikle Kürde, sonra insanlığa karşı bir saygısızlıktır. Diyarbakır Zindanı bir cehennemdi ve bu cehenneme misafir olup da, o cehennemi yaşatanların yargılanmasını veya en azından o zebbanileri, sistemleriyle birlikte mahkum edebilecek bir referandumda Evet fermanını veremeyecekler (çıkacaksa); öylelerine, celladına aşık olmuş, insanlığa karşı saygısını ya da kendi saygınlığını yitirmiş, demek gerekmez mi?
Referandumda Evet demek, Ak Partiye evet demek değildir; bu Evet, onları da kat be kat aşan bir Evettir. Ak Parti, Tek millet derken, Kürt milletini hâlâ yok sayıyor zaten; Tek dil derken, hâlâ Kürtçeyi yok sayıyor zaten Bu ak Kürde bir ak olmadığının bilincinde olarak Evet diyeceğiz. Değişim projesi, onların veya dahilde tek başına başka birilerinin projesi değildir. Bu proje, uluslararası boyutu belirleyici olan iç ve dış dinamiklerinin değişime gitmeğe mahkum olduğu bir projedir. Bize düşen, değişim rüzgarına yelkenimizi açmak, değişimde onurlu yerimizi almak, değişime hız katmaktır.
Yoksa, biliyoruz ki, Ak Partinin, tek başına kendilerine hayırları yoktur; hâlâ Başbakanları, hanımı (örtülü diye) yanında protokollere götüremiyorsa... Yani onları hedef alacağız diye, demokratik sürece takos koyamayız; değişimin önünü kesemeyiz.
Onun için vereceğimiz Evet cevabı çok daha geniş çaplı ve vesayet rejimine yönelik bir Evettir. Ak Parti de dahil, herkes için demokrasi getirebilecek bir süreci başlatmış olacağız çıkabilecek bir Evet kararıyla
Milyonlarca insanı fişleyenlere inat; on binleri işkenceden geçirenlere inat; idam etmek histerisini tatmin için gencecik çocukların yaşını büyütüp onları zevkle idam edenlere inat; Filistin askılarına, elektrik şoklarına dayanamayıp kusan insanlığa, kusmuklarını yalatan tiksinti suratlı barbarlara inat; insanlığı fare gibi lağımlara atan ilkellere inat; kendilerinden daha merhametli kudurmuş Colarının önüne tutuklu insanları atıp ve onları, sadist duygularla itleri/Coya peşkeş çekenlere inat; tarihimizi, coğrafyamızı, dilimizi yasaklayanlara inat referandumda en kararlı bir şekilde Evet demek zorundayız. Tersi, fasafiso bahanelerden ibaret ayrıntılardır ve asla halkımıza bir getirisi yoktur, olamaz
Referandum oylanması, şimdi dönülmez bir yolda; bu zorunlu, ertelenemez ve olması mukadder olmuş bu oylamada kimin tavrı nasıl olacağı belli olmak zorundadır. Net olan, hiçbir partiye oy verilmemiş olacağıdır Oylar, sonuç olarak, demokrasiye ya da askeri vesayetçi darbeci zihniyete verilecektir; ikisinin arası yoktur... Kendimiz kandırmayalım.
12 Eylül acısını birinci derecede gören Kürt halkı ve özellikle PKK ve BDP tabanı kanımca Evet demeye mahkumdur; yoksa çok derin acılar içinde geçen o hâlâ karanlıkta kalmış, kaos süreci geçmişlerini yaşamadıklarını varsayacaklardır ve tanığı veya sanığı olduğu işkenceli süreci yok sayarak, kendilerini de inkâr etmiş olacaklardır. Binlerce fail-i meçhul; binlerce yakılan-yıkılan köy; yerinden, yurdundan zorla göçertilen milyonlarca Kürt nüfusu; kirli bir savaşta öldürülen onbinlerce ve fişlenen yüzbinlerce insanımızı görmezden gelinmiş olacaktır. O kaos süreç, yaşanmamış ve yaşananlar inkâr edilmiş olunacaktır. Bu bir insanlık dramı ve insanlık adına bir faciaya imza atmak anlamına gelecektir ki, bu acıklı durum, gerçekten Kürt halkınca anlaşılmaz, anlaşılamaz...
12 Eylül mağduru MHP tabanı bile yüksek sesle bağırıyor; geçmişte çektiğimiz acıları, işkenceleri kimse bize unutturamaz ve bu tarihi fırsat önümüze gelmişken, Evet demeğe mecburuz, diyorlar. Çok doğru ve onurlu bir öngörüdür bu. Oysa onlar, kuru içinde yakılan yaşlardı; A. Türkeş; Dünyada fikri iktidarda, kendileri içerde olan sadece biziz demişti. Anlaşılan MHP içinde de darbe için kullanılanlar ve onları derin güçler için kullananlar vardı. Başkalarını kullananlar, hâlâ kendilerinin de kullanıldığının bilincine varamamışlardır belli ki..
Anlaşılacağı üzere, 12 Eylül darbesi, öncelikle Kürt halkına karşı yapıldı ve tüm tahribatlar onların coğrafyasında yaşandı. Hiç kimse bana, oylamada Hayır demeyi veya Boykot etmeyi anlatamaz ve ben, bu seçenekleri önerenleri de hiç anlayamam. Bu durum öyle bir durumdur ki, mağdurların, işkencecisine sevdalanmak, kendi katiline ödül vermek gibi bir şey olmuş olur ki, bunu aklım almaz, alamaz.
12 Eylül faşizmi, askeri vesayet rejiminin sadece bir sonucuydu ve biz, bunu görmezden gelemeyiz. Onun için, bu vesayetçi despotizmi referandumda tarihin çöplüğüne gömmeye mahkumuz ve çocuklarımızın geleceği için buna mecburuz. Asıl mücadele de ondan sonra başlayacaktır. 12 Eylüldeki referandum, bir son değil, demokratik mücadele açısından bir başlangıç olarak görülmelidir
Umarım BDP de şu anlamsız ve Kürt halkına faydasız Boykot kararını gözden geçirir de; MHP ve CHPnin askeri vesayetçi, 12 Eylülcü/darbeci Hayır kararlarına eşit durumuna düşmezler.. Boykot, Hayırın bir başka versiyonu olduğundan bu kararlarını gözden geçirmelidirler. Yoksa , ne tarih, ne 12 Eylül mağdurları ve ne çilekeş Kürt halkı onları affedebilir ve ne de biz, onların, bu anlamsız kararlarını anlayabileceğiz... Bunca emeğe yazık etmesinler.
BDPnin yapacağı en doğru hareket 12 Eylül referandumunda Evet demektir; çünkü bu anayasanın vesayet rejiminde açacağı gedik sayesinde 13 Eylülden itibaren yeni ve daha demokratik bir anayasa istemenin yolu kolaylaştırılmış olacaktır. O zaman görelim BDPnin gerçek mücadelesi nasıl ve neye göre olacaktır. Parti tabanları, partilerin aynasıdır; BDP aynasına bakınca nerelerde emeklediklerini göreceklerdir. Kendi kararlarını düzeltmezlerse, tabanına ve Kürt halkı karşısında mahcup kalacaktır. Ben de oy verdim ve benden uyarması.
Unutmayalım bu referandumda Evet demek, gerçek bir demokrasi ve demokratik mücadelenin önünü açmak demektir ve öncelikle 12 Eylül Faşizmine ve onu başımıza bela eden askeri vesayete hayır demektir.
Onun için, Referandumda kararımız Evet olmalıdır, diyor, iyi niyetli her görüşe saygılar sunuyorum.
M.Nazım GÜLER -15.08.2010
info@mnazim.com
www.mnazim.com
http://www.mnazim.com/showthread.php?tid=754
]