Altına Hücum

Sallanan sarı lambaların yerini pahalı avizeler almış; gıcırdayan koltuklar gitmiş, yerini oturmaya kıyılamayacak güzellikte yenilerine bırakmıştı.

yazı resim

ALTINA HÜCUM

Elindeki çantaya baktı. İçinden “Gitti bir çeyrek altın daha” diye geçirdi.
Kurada on üçüncü çıkmıştı Gülşen Hanım. On iki haftadır bulup buluşturup birer
çeyrek altın yetiştiriyordu güne. On üç çeyrek altın haftaya kendisine gelecekti. Yatırım diye düşündü. Biraz rahatladı.

Çeyrek altın paketini çantadan çıkarıp cebine koydu, ortaya koyması kolay
olsun diye.

Merdivenleri hızlı hızlı çıktı. Kapı açıktı; yenile biri gelmiş de
unutulmuş olmalıydı. Biraz gecikmenin de telaşı ile buyur edilmeyi beklemeden içeriye
daldı. Salona girdi; içerisi tıklım tıklımdı. Kıyıda zar zor bir yer bulup ilişti. Herkes çeyrek altın paketlerini sehpanın üstüne koymuştu. O da köşesine özenle yerleştirdi.

Salonda değişik bir koku vardı. Hoş bir kokuydu bu. “Bizim Meliha
böyle parfüme filan para vermez ya , dur bakalım” dedi, içinden. Ama, değişiklik bununla da kalmıyordu. Sallanan sarı lambaların yerini pahalı avizeler almış; gıcırdayan koltuklar gitmiş, yerini oturmaya kıyılamayacak güzellikte yenilerine bırakmıştı. İlk anda gördüğü değişiklik meraklandırmıştı Gülşen Hanım’ı. Sağı solu bir güzel süzdükten sonra mutfağa döndü; bağıra çağıra:

- Melihaaa ! Gömü mü buldunuz kız?

Mutfaktan hiç ses gelmedi. Salondakiler şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı.
Gülşen hanım salondakilere tek tek baktı. “Bizim günde bunlar var mıydı hiç dikkat
etmemişim” dedi. Önemi de yoktu gerçi, bu saatten sonra. İşin sonuna gelinmişti.
Haftaya toplayacaktı verdiği tüm altınları.

Ama o Meliha’ya takmıştı bir kez. “Hani ekmek parası yoktu. Hani
orta parmağı tettirip gırtlağa vurmalar; tın tın sesleri çıkarmalar. Şu avizelere bak
altın suyuna batırılmış. Yok yok bas bayağı altın bunlar. Hem de yirmi dört ayar.”

Mutfağa doğru bir daha bağırdı:

- Hani yok yoklar ne oldu? Kaybolursun böyle…

Salondakiler de hiç şakadan anlamıyorlardı. Önemli bir haber
veriyormuş gibi, yine buna dikkat kesildiler. Altın günü bu. Dedikodu yapacaklarına,
sirk gelmiş gibi bunun hareketlerini izliyorlardı. Bu da ilgi görmenin keyfiyle
mutfaktaki Meliha ile olup bitiyordu.

Bir ara gözü perdelere takıldı. “Hııı” dedi “Perdeler de değişmiş,
şıkkı yok gömü buldu bunlar. Bilemedin, o züppe kılıklı kocası banka soydu. Züppe
müppe ya becerikli demek. Bizim herif müsfeddesi de azıcık becerikli olsaydı da bir
günyüzü gösterseydi . Altın günleri ile kız çeyizi biriktiricem diye canım çıkıyor”.

Gülşen hanım bu düşüncelere dalmışken, elinde pasta tabakları ile
üst komşu içeri giriverdi. Bizimki buna daha çok şaşırdı. “Bak seeen” dedi “Hani bu
süslü Fatma bu evin kapısından adımını atamazdı. Hani bacaklarını kırardın?”

Bu şaşkınlıkla bir daha seslendi mutfağa:

- Kız Melihaa! Ne oldu, tükürdüğünü yaladın mı?

Bu kez konuşma sırası Fatma Hanım’a gelmişti:

- Ne Melihası kadın. O, bu kapıdan içeri girerse kötü olur.

Fatma hanım, kim bu der gibi de çevredekilere bakıyordu.

Bizimki ne diyeceğini bilemedi. Üstüne bir kazan soğuk su
dökülmüş gibiydi. İçinden “Meliha nerde?” demek geçti, demedi. Şaşkındı. Sehpaya
baktı, kendi çeyrek altın paketini gözüne kestirdi. Ani bir hareketle kaptı ki, o an her
kes sehpaya yöneldi ve hep bir ağızdan:

- Hırsız vaaar!

Gülşen hanım “Hayır. O beniiim!” diye bağıra çağıra kendini
dışarı zor attı. Bir kat aşağıda dönüp ardına bakacaktı ki, o kapı da açıktı ve
kapıdaki ses:

- Nerde kaldın Gülşen hanım? İki saattir seni bekliyoruz.

Meliha hanımın sesiydi. Hemen içeri girdi. Kapıyı hızlıca kapadı.

Salona geçti. İthal parfüm kokusundan eser yoktu. Sarı lamba
tavanda hala sallanıyordu. Kendini koltuğa bıraktı. Koltuk gıcır gıcır ses çıkardı.
Meliha’nın on yıldır değiştiremediği yoşuk perdeler yerli yerinde duruyordu. “Dünya
varmış” dedi içinden, arkasına yaslanırken.

Tüm konuklar şefkatle bakıyorlardı Gülşen Hanım’a. Her biri
sırayla hal hatır sordu. Mutluydu. Yine mutfağa bağırdı:

- Neler hazırladın Melihaam?

Yorumlar

Başa Dön