Kuduz!

Tekelinize mi aldınız perverliği?

yazı resim

Kar tanesi ve nokta kılıklı bir izin üzerine basılmış, virgül hali…

Şimdi hazır moleküllerin ayrışma safhasındayken, ister misin anaç tavuğun pastel boya üreten kıçından, dünyanın tarifine benzer bir şekilde yumurta olarak, düşmeyi… Hafif basık!

Işınlanma; “maddeyi kimyasal çözündürmeye uğratmadan orijinal fizik yapısını koruyarak manyetik rezonans (tınlaşım) enerjisiyle maddenin atom-altı zerrelerinin enerjisine ait ‘n’ boyutunu belirleyen ana vibrasyon hızı üstünde değişiklik yaratarak maddeyi farklı bir zaman çerçevesi(fazı) içerisine kaydırıp ''gravitasyonel bir dalga sapanı etkisiyle'' uzaktaki alıcı kabine doğru rezonanssal bir çekim etkisi altında kaydırmaktır.”

Ermeni göçünü ışınlayarak yaptırsaydı; Talat Paşa ne mezalim olurdu beklide süzülen pastel boyalardan paskalya yumurtasına benzerdi evi, sarışın civcivlerin.

Işınlanma faslının en can alıcı, yoksa olmazı kabinler. İki tutam soysuz, yarım çay kaşığı tarçın, üç ebleh sırtlan, iki iş sarımsak (havanda dövülmüş), bir adet vatan sahiplenme, üç yemek kaşığı zeytinyağı. Soğanlar pembeleştikten sonra, yukarıdaki karışımı arasına değişik ırkların sızmadığından emin olana kadar karıştırıp, tavaya yavaşça ekleyin. İsot eklerken zehirlenen hafif meşrepli veletleri maşa ile servis tabağının kenarına bırakın. Onlar birazdan süsleme sanatımızın nadide renkleri olacak. Kabinler mi? Kabinlere delik delmişler, ay götürü, vergiden muaf.

Adamın hası cebinde kefenle, gezermiş. Cahilin biri de; dere-bayır salarmış kendini yuvarlanarak. Sormuş; “bre salak ne yaptığını sanırsın” salak yapıştırmalı cahil cevap vermiş; “namaz kılıyorum” O, kelleyi lokantalarda dilini hatta gözünü bile yediği, koyunlardan sanan ulemayı merkep tıslamış; “öyle namaz mı kılınır, din soytarısı atlet kılıklı mercimek”, demiş. Ta, bir dere kenarında yolları kesişene kadar… Kefeni cebinde hazır kıta muhafız eri, hesap makinesini sağ eline alıp, pusulayı uçkuruna dolamış, koyulmuş ince milimetrik hesaplara; “en az ıslanarak derenin karşısına nasıl, geçerim? Cahil yuvarlanarak derenin kenarına, gelmiş. Doğrulup, ellerini göğe uzatmış. Uyanık muhabirin bıyıklarının altı, zevkten salya. “Bu boğulur, bende onu kurtarıp himayeme alır, çöküp gırtlağına imana getiririm” demiş içinden. Cahil; ayakkabılarının bağcıkları bile ıslanmadan, suyun üzerinde yürüyerek derenin karşısına geçmiş. Ulemayı mücverin dilinden sadece üç kelime dökülmüş; “bildiğin gibi kıl”
Hülasa; renklere göre tahlil yapıldığında karıncanın gözünde renksiz iziz. Noktadan bozma sevgili virgüle bol pastel düşler…

Başa Dön