Beddualar süpürüyordu lahzaları,
Uçurumlar farkında değildi ama
Hayat çoktan yüzünü göstermişti soyut bedenlere
Anlamsız geliyordu yaşam.
Çekinilmez bir o kadar da bıkkınlık veriyordu.
Kimin ne olup olmadığı belli değildi aynaların arkasında
Belki hep çerçeveli gözlüklerle bakıyorduk
Ondan mı göremiyorduk acaba
Yine bir akşam vaatler veriyordu. Zaman bizlere,
Anlamıyorduk anlamamaya çalışıyorduk.
Yaş sınırı olmadan geçiyordu; uçun güvercinler
Saçma cümleler yoğuruyordu insanları,
Sokaklar sakin ve ıssızdı.
Yapraklar son bahara hazırlanırdı.
Boynu bükük ve mağdur biçimdeydiler
Her halde onlarda sevmiyordu zamanı
Yine bir akşam vakti vaatler okunuyordu sokak dillerinde,
Kimi berduş, kimi yoksul,
Kimi de; hayal kırıklığına alışmıştı.
Herkesin bir amacı vardı.
O da yaşam kaygısı,
Sigara dumanı boğuyordu solunum sistemlerini,
Dost saydığımız fakat dost olmayanlardı.
Yaşlandırıyordu ruhumuzu
Gidiyorduk artık bu menfi Dünyada
Yaklaşmıştık Dünyaya ama neye
Gözler masum ifade ile bakıyordu.
O da farkındaydı gördüğü bir hayatı bir daha görmeyeceğini
Sadece susamıştı hayata bir nebzede olsa
Nefes nefese kalıyordu yoruluyordu bedeni
O da yaşamak istemiyordu
Bütün cümleler banal geliyordu
Başka düşünceler kafasını kemirirdi
Artık ne olduğu belli bile değildi
Sicim sicim göz torbaları patlamıştı.
Belliydi o da zamanı sevmiyordu.
Kimi âlimlerdir zikri yaşamak gibi bilenler
Kimi yazarlardır nefes darlığı çekenler
..
Yaklaşmıştı artık onlar içinde ilimler,
Onlarda yaşamak istemiyordu
Bir umut doğardı insanların içinde,
Gök umutlu doğa mutluydu yaşamaya
Yine içlerinde bir kuşku doğardı
Kim bilir belki onlarda saniyelerden davacıydılar,
Bıkkınlık duygusu doğardı
Kimileri seferinde yolculuk yapar,
Kimileri de kaba görünüm vererek, yağmurla isyan ederlerdi.
Adeta Dünya gözyaşına boğulurdu
Onlarda yaşamak istemiyordu
Dünyası yıkılmış ufak çocuğun,
Zorunlu selpak satışıydı zaman,
Yıpranmış elleri ve gönlü
Hayat ona tutunmuyor, o ise hayatı hiç bırakamıyordu.
Sevdalıydı olmayan anne ve babaya
Yuva kuramamıştı başını okşayana
Tatlı sözler söyleyen yoktu ona
Yıpranmıştı ruhu zamana
O da yaşamak istemiyordu.
Bir aşkın ilk sözcüğüydü sevdiğinin gözleri
Yazıp çizmişti onu gönlüne,
Monoton hayattan ders çıkarmıyordu.
Çünkü:
Gözlerine mil çekilmişti bir kere.
Ha bire çiziyordu zamanı.
Geçirdiği günün bile farkında değildi.
Tatlı şiirlerle yaklaşıyordu gönlünün çemberine,
Uzaklarda yuvarlanıyordu ruhu
Ama farkında bile değildi ölümün sessizliğini
Onu zembil gibi bağlıyordu.
Sarılınca ruhu da sarılırdı.
Sonu belli olmayan sevdalıya
İğreniyordu bazen duygularına
O da geçmişi özlemişti.
O da yaşamak istemiyordu.
Bir serçenin ölümüydü hayat.
Doğ, büyü, yaşa, eğlen ve öl var mıydı ötesi.
Şarabın son yudumunda başlayan dersler
Yok değil mi?
Ağlıyordu serçe ama ağlayınca öleceğini biliyordu.
O da acılarına dayanamadan öldü.
Belliydi o da yaşamak istemiyordu.
Topraklar ezilmekten bıkmışlardı.
Gelen gide vururdu onları.
Vuranlar hiç düşünmezlerdi.
Ne de olsa toprak
Ezilir ve parçacıklar haline gelir deyip geçerlerdi.
Karşılık vermek için rüzgârlardan faydalanılır.
Ama neye çare onlar ezilmişlerdi
Ezileni geri toplamak imkânsız değil mi?
Yağmurla ufalanırlar, yağmurla beraber ıslanıp ağlarlar.
Ama neye çare onlarda bir ölü onlarda yaşamak istemiyorlar.
Beş saniye de dünya yıkılır beş saniyede dünya kurulur.
Bomba yağmuru toplanır ülkeye
Masum küçük, büyük dinlemeden ses bombası gelir bir gece vakti.
Tacize uğrar kardeşler
Dünya göz yumar olaya.
Biter ülke
Sonra çıkarlar ortaya garipler sizdeniz diye.
Manda ve himaye yapılmadan sırtlasalardı.
Ülke yaşardı ilk beş saniyede.
Paramparça olmuştu çocuk bedeni.
Ne kalbimdeki feneri ne de gözümdeki bedeni
Uçurumlar inliyordu ölüme.
Şehit düşerlerdi cihat yolundakiler ama her şey beş saniyede olurdu.
Ölüme maruz kalırlardı garipler.
Kanlı ekmekle doyurmaya çalışırlar kendilerini.
Ama ne fayda dünya boş bulmuş bir kere vicdan acısını.
Dünya razı olmuş ilk kadehe.
Nerden nereye geleni olmayanlar.
Vaatler verirler nefis sokaklarda.
Onlarda yaşamak istemiyordu loş ışıklar altında.
Hançerlenir beden ağrısı.
Nedensiz vicdan azabı çekerler,
Neden nedensiz ölümü devam ederler.
Kâbus mezarında yer alırlar.
Uçurumlar kurtuluş gelir onlara
Para onlara iman ve anne baba olmuş gibi
Beş dakikalık zevk için dünyayı satarlar.
İki uçurumu hesaplamazlar
Sert betona döndüklerinin farkında bile değiller
Çünkü onlarda bir gün ölecek
Hayat iki uçurum arasına benzer. Peki, ortadakilere ne olur?
Hikmetullah Yetkin