Savunma hattı yoktur,
savunma sathı vardır.
O satıh bütün vatandır .
Vatanın her karış toprağı
vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça
terk olunamaz.
Onun için
küçük büyük her birlik
bulunduğu mevziden atılabilir.
Fakat
küçük büyük her birlik,
ilk durabildiği noktada
yeniden düşmana cephe kurup
savaşa devam eder.
Yanındaki birliğin
çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler
ona tâbi olamaz.
Bulunduğu mevzide
sonuna kadar dayanmaya
ve karşı koymaya mecburdur.»
İşte
ordumuzun her ferdi,
bu sistem içinde
her adımda
en büyük fedakârlığını göstererek
ve düşmanın üstün kuvvetlerini yıpratıp
yok ederek,
sonunda onu,
taarruzuna devam
güç ve kudretinden
yoksun bir duruma getirdi.
Muharebe durumunun
bu safhasını sezer sezmez
hemen
özellikle sağ kanadımızla
Sakarya ırmağı doğusunda
düşman ordusunun sol kanadına
ve daha sonra
cephenin önemli yerlerinde
karşı taarruza geçtik.
Yunan ordusu yenildi
ve geri çekilmeye mecbur oldu.
13 Eylül 1921 günü
Sakarya ırmağının doğusunda
düşman ordusundan eser kalmadı.
Böylece
23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar,
bu günler de dahil olmak üzere,
yirmi iki gün yirmi iki gece
aralıksız devam eden
büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi
yeni Türk devletinin tarihine,
dünya tarihinde pek az rastlanan
büyük bir meydan muharebesi örneği kaydetti.
Saygıdeğer Efendiler,
Başkomutanlık görevini
fiilen üzerime aldığım zaman,
Meclis'e ve millete
mutlaka başaracağımız yolundaki
kesin inancımı
arz ve ilân etmekle
ve bu inancımı,
varlığımın bütün haysiyetini ortaya atarak
gerçekleştirmekle
ilk manevî görevimi yapmış olduğumu
sanırım.
Ondan sonra,
önemli maddî görevlerim de vardı.
Onlardan biri,
savaş ve muharebe karşısında
millete aldırmaya mecbur olduğum durum idi.
(Nutuk’dan)