Alev Denizlerinde Mum Kadar Çaresizim

yazı resimYZ

Bu çağ yaraladı belleğimizi ve benliğimizi
Kaf Dağının ardına bırakıldı gül yüzlü umutlarımız
Güller ki küllere karıştı şafaklarda
Gökleri kuşattı ateşin âhlarımız

Özledik ya Resulullah!..
Kokunu, nurunu, cemalini özledik
Sen ki ruhumuzun sönmeyen kandiliydin karanlıklarda
Dualarımızın kabulüne vesileydi mübarek adın

İnsanlık şaşkın adımlarla boşluğa sürüklenirken
At izi it izine karıştı yolların kavşağında
Ruhumuzun çölleri bir katre suyuna muhtaç şimdi
Ezanlar minarelerde ağlaşıyor sanki
Köhnemiş zaman seni arıyor ya Resulullah!..

Güvercin kanı düştü bu çağın toprağına
Mevsimler teslim oldu fırtınaya, borana
Akrebin kıskacında müminler seni bekler
Yokluğunda rahmetten uzak çöller gibiyiz

Mescid-i Aksa miracınla avunurken tenhalarda
Gazzeden yükselen çığlıklar vicdanlarda yankılanıyor
Osmanlının yetimi senin adını sayıklıyor rüyalarında
Şafaklar kokunu saklıyor yemyeşil cepkeninde

Heybetine ve azametine kurban olduğum yâr!...
Gözlerimiz yollarında bekleşirken gece gün
Adın yazılıyor ruhumuzun masmavi göklerine
Biz ki deli taylar gibi koşarken dik yokuşlarda
O gül yüzünü saklıyor bizden hangi diyar?

Yüzümüzde bet, soframızda bereket kalmadı
Perde indi hakikati görmeyen şehla gözlerimize
Kokuna hasret topraklar, kokuna hasret ağaçlar
Bulutlar yaş döküyor, dönüşünü bekliyor karanlık gökler

Sen ki ruhumuzun billurdan kanadıydın
Şimdi bir kanadı kırık güvercin misali yollarda kaldık
Tek kanatla uçulmuyor ya Resulullah!...
Düşlerimiz seni taşıyor aydınlık sabahlara

Ahir zaman ümmeti uçurumun eşiğinde çırpınırken
Dalaletin yoluna revan olmuş felaketi tetikleyen gaflet
Uzanacak şefkat elini bekliyor yaralı vicdanlar
Rüzgârlara ısmarladık o gül kokunu ya Resulullah!...

Biz ki bu asrın bahtı kara mücrimleriyiz
Yolumuzu kesmiş çağın asık suratlı haydutları
Paslı kılıçlar dayanmış şahdamarımıza
Senin ışığına hasret zifiri karanlıklarımız

Adını terennüm etmeyen dudaklar yaralı
Sevginden nasip almayan vicdanlar kör
Yolundan uzak düşmüş ayaklar yorgun, çaresiz
Kitabının okunmadığı evler sanki birer virane

Gel ki yeşersin ruhumuzun kanayan bayırları
Gel ki kör vicdanlar şefkate bilensin sağnak sağnak
Derdimin dermanı, gönlümün fermanı senin elinde
Gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru sensin ya Resulullah!...

Yapayalnız kaldık bu asrın şafağında
Tutacak elimiz, koklayacak gülümüz sensin efendim!...
Bırakma bizi nefsimizin kör insafına
Bizi de kat gül yüzlülerin o mübarek safına!...

Hatıranı saklıyor göklerin hafızası
Ay, on dört asır evvelki nurunu yansıtıyor karanlık gecelere
Güneş senden alıyor sıcaklığını, güller kokusunu
Yokluğunda suskunluğa bürünüyor süveyda

Alev denizlerinde mum kadar çaresizim şimdi
Kahırlar çıkmazında debelenirken şaşkın ruhlar
Ne zaman düşer cemren gönül toprağımıza?
Hangi rüzgâr dağıtır yüreğimdeki bunca kederi, gamı?

Köprü olsan bizlere azgın sulardan geçerken ya Resulullah!...
Eksik yanlarımızı tamamlasan sonsuz nurunla
Merhem olsan köz köz kanayan gönül yaralarımıza
Solusak sonsuzluğu o yeşil sancağının gölgesinde

Dost elinde taşlaşan tomurcuk güller yaralar bizi
Baykuşlar tünerken bülbüllerin yakuttan tahtına
Nefesin aç ruhumuzu emzirirken bir anne şefkatiyle
Soylu bir sevda gibi büyürsün ak yüreklerde

Nübüvvet ağacında yetişen emsalsiz bir meyvesin sen
Müjdesin, müjdecisin, gözlerimizin ferisin şafaklarda
Gönül ufuklarından karanlıklara doğan güneşsin sen
Hakikatin dev aynasında yalnız sen varsın ya Resulullah!...

Sana açılsın bütün sürmeli kapılar, yalnız sana
Adını ansın şayet temizse bütün dudaklar
Sen ol payımıza ve bahtımıza düşen gonca gül
İstemeyiz başka gül, uzanmasın başka el
Ya Resul!... Ya Resul!... Sensin bize en büyük ödül

M. NİHAT MALKOÇ

Başa Dön