Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol’un :” Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi kaldırılmalı.” şeklindeki ifadesinden sonra, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “ Gençliğe Hitabe, Ayet mi?” demiş. Kurdun dumanlı havayı sevdiğini çok güzel teyit etmişler kendileri. Bununla da kalmamış, “Atatürk’ü kanunla sevdiremezsiniz. Atatürk’ü koruma kanunu var ama, Peygamberimizi koruma kanunu yok.” diye devam etmiş. Aklı sıra Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ve dolayısıyla Atatürk’ü küçümsemiş, hatta reddetmiş. Oy hesabı yaptığı için Peygamber Efendimize sarılmış. Yani; düğün evindeki türküyü, ölü evindeki yasla kıyaslamış.( Aklıma bu örnek geldi. Teşbihte hata olmazmış. ) Ben de soruyorum bu beyefendiye: Sizin sözleriniz, Gençliğe Hitabe ve Atatürk’ü Koruma Kanunu hakkındaki görüşünüz ayet mi? Değil. O halde, sizin sözlerinizin ve görüşünüzün de hiçbir önemi yok. Ayet olmadığına göre ve sizin bakış açınıza göre yani...... Geçiniz!
Şimdi açalım biraz konuyu. Ayet olmayan şeylerin madem bir önemi yok, o halde şunları söyleyebiliriz. Tabi, sayın Çelik’in aklıyla düşünecek olursak, şunları söyleyebiliriz: Anayasa da ayet değil, kanunlar da.Demek ki, her ikisi de kaldırılabilir, yok sayılabilir. Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez maddeleri ayet mi ? Ayet değil. Demek ki onlar da kaldırılabilir...Oysa ki, bazı kavramların, değerlerin bizim için önemli olup olmadığını; bunların ayet olup olmadığıyla ölçemezsiniz. Aksi takdirde pamuğun ağırlığını metreyle ölçmeye kalkışmak gibi bir cahillik etmiş olursunuz..
Gençliğe Hitabe, öylesine derin anlamlar, öylesine derin mesajlar içeriyor ki; belki de bu sebeple tartışmaya açılmak isteniyor. Hitabenin özellikle gençler üzerinde etki yapabileceğinden, gençlerin görev ve sorumlulukları konusunda üzerine düşeni yapmalarından çekiniliyor. Hitabenin yazıldığı tarihte, bugünleri görebilen Atatürk ne kadar üstün bir öngörüye sahipmiş ki, ta o zamandan bugünleri görebilmiş. Hele hele “Hatta bu iktidar sahipleri...” ile başlayan bölümde, içinde bulunduğumuz şu zaman, yaşadığımız son olaylar ve gelişmeler konusunda bizi uyarmış. Acaba birileri, bu paragrafta alınganlık(!) mı gösteriyorlar?
Devam edelim: Bilimsel hiç bir veri de ayet değil. İki kere iki dört eder diye bir ayet olmadığına göre, iki kere ikinin dört ettiği tartışmaya açılabilir mi? Bir yıl üçyüz altmışbeş gündür gerçeği de bir ayet değil. Hal böyle diye, bir yılın üçyüz altmışbeş gün olduğu gerçeği, reddedilebilir mi?
Sayın Çelik’e sormak isterim: Sayın Çelik, acaba halkın dini duyguları istirmar edilerek oy arttırabilir diye bir ayet mi var da, ikide bir dini konuları gündeme getiriyorsunuz? Dindar bir cumhurbaşkanımız olmalı diye bir ayet mi var da, sayın B.Arınç “ Dindar bir cumhurbaşkanımız olacak.” demişti?.
“Deniz Fenerine dokunan öbür dünyada cayır cayır yanar.” diye bir ayet mi var da; Deniz Feneri e.V. soruşturmasını yürüten eski savcılar hakkında 11 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı da konuyla ilgili zanlılar hakkında iddianame hâlâ hazırlanmadı ?
Midyat Kaymakamı, Ak Parti İlçe Başkanı Hüseyin Çelebi’yi ziyaretinde "Midyat kaledir, burayı mahalli seçimlerde kaybetmemek lâzım.” buyurmuş. Genel seçimler öncesi soba dağıtan, sobayı bizzat kendi eliyle vatandaşa teslim eden vali de gördük. “Valiler ve kaymakamlar devletin değil, iktidarın valileridir ve kaymakamlarıdır.” diye bir ayet mi var?
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Diyanet'e personel açığı olduğu gerekçesiyle 7 bin imam ve 2 bin müezzin olmak üzere 9 bin sözleşmeli personel alınacağını açıkladı. İmamlar ve müezzinler sürekli başka ve daha yüksek makamlara atandıkları için; size imam da dayanmıyor, müzezzin de. “Din görevlililerini daha yüksek makamlara atayınız.” diye bir ayet mi var?
Bir öğretmen olarak, bir eğitimci olarak, bir anne olarak; sayın Çelik’i kınıyorum. “Bir öğretmenin, bir annenin görüş ve düşünceleri bizim için çok önemlidir.” diye bir ayet olmadığına göre, ne diye konuşup duruyorum ben ? Çünkü, birilerine göre ben yok’um. Çünkü Kâmuran Esen diye bir ayet yok. Hiç bir ayette “Atatürk” ten söz edilmediğine göre, yoksa Atatürk diye biri de mi yok?
Vay benim dertli başım!