Modern bilimin birçok alanında olduğu gibi yerbilimleri (jeoloji, jeofizik, sismoloji) sahasında da, insanın bilgi kapasitesinin sınırları çoğu zaman yanlış anlaşılmıştır. Özellikle “deprem tahmini” gibi konular, halkın yanlış yönlendirilmesine açık olup, bazı çevrelerin bilimsel sınırları aşarak “gaybı bilme” iddiasına varan söylemler geliştirmesine neden olmuştur. Bu tür söylemler, yalnızca bilimin metodolojik temellerine değil, aynı zamanda Kur’an’ın açık hükümlerine de aykırıdır. Çünkü gaybı yalnızca Allah bilir:
> “Gaybın anahtarları O'nun katındadır; onları O’ndan başkası bilmez.”(En‘âm, 6:59)
Dolayısıyla, “şu gün, şu saatte, şu büyüklükte deprem olacak” demek, ilahî yetkiyi insana izafe etmek anlamına gelir ve bu, Kur’an’a göre apaçık bir şirktir.
Deprem Tahmini İddialarının Bilimsel Gerçekliği
Bilimsel açıdan bugün hiçbir cihaz, sistem veya algoritma depremi önceden haber veremez. Dünya genelinde, Japonya, Meksika veya ABD (Kaliforniya) gibi deprem teknolojisinde ileri ülkelerde bile kullanılan sistemler yalnızca “Erken Uyarı Sistemleri (Early Warning Systems)”dir. Bu sistemler, depremin başlamasından sonra, merkez üssüne yakın sensörlerin P-dalgalarını (ilk gelen dalgalar) algılamasıyla devreye girer ve henüz S-dalgaları (yıkıcı dalgalar) ulaşmadan önce uzak bölgelere birkaç saniyelik uyarı gönderir. Bu uyarı süresi en fazla 5–30 saniye arasındadır. Yani, deprem başlamadan değil, başladıktan hemen sonra haber alınır. Bu fark, sismik dalgaların yayılma hızı ile iletişim ağlarının veri aktarım hızından kaynaklanır. Bu nedenle hiçbir cihaz “depremi önceden bildiğini” iddia edemez. Dolayısıyla, bir kişi depremi haber veren cihaz geliştirdim öncesinden haber veriyor diyorsa ve 5 dakika geçmesine rağmen deprem olmadıysa o kişi dolandırıcıdır. Çünkü bu iddia bilimsel olarak da, inanç açısından da geçersizdir. Çünkü deprem başladığında bile sistemler en fazla birkaç saniye fark oluşturabilir. Eğer iddia edilen cihaz “yoğunluk artışı” gibi belirsiz parametrelerle deprem öngörüsünde bulunuyorsa ve 5 dakika geçtiği halde deprem gerçekleşmediyse, öyle bir cihaz yoktur. Bu tür iddialar bilimsel dolandırıcılık kapsamına girer. Örneğin Sadi Başer'in iddiaları dolandırıcılık kapsamındadır. Ancak ceza almamak için ARGE çalışmasıdır sorumluluk kabul edilmez diye profilinde paylaşmış bu tür durumların hepsi dolandırıcılıktır. Ancak insanlar cahillikle onları ünlü yaparlar. Celal Şengör de aslında gerçekte bilim adamı değildir. Fakat İslam düşmanı cahil bir kesimi aldatır. Yine Celal Şengör depremi önceden haber verdiğini iddia ettiği ve bu Kur'an'a aykırı olduğu için cahil bir ateist kesim onu dinleyip savunur.
Sensör Teknolojisinin Gerçek Sahipleri: Mühendislik Bilimleri
Deprem ölçümünde kullanılan cihazlar (sismometre, ivmeölçer, GPS temelli hareket algılayıcılar vb.), jeologlar veya sismologlar tarafından üretilmez. Bu cihazların temelini oluşturan sensör teknolojisi, elektrik-elektronik mühendisliği, makine mühendisliği, bilgisayar mühendisliği ve fizik alanlarının ürünüdür. Sensörler, yerin hareketini elektriksel sinyallere dönüştürür bu sinyaller bilgisayar yazılımlarıyla analiz edilir, yüzeysel gürültüler (örneğin inşaat, araç trafiği, tünel çalışmaları) filtrelenir. Yani cihazın asıl “beyni” sensör + elektronik devre + yazılım kombinasyonudur. Jeolog ve sismologlar bu sistemleri yalnızca kullanır ve veriyi yorumlar. Bu durum, bir aracın şoförüyle mühendisini ayırt etmeye benzer:
Arabayı süren şoför değildir arabayı yapan mühendistir.
Jeolog ve Sismologların Gerçek Görevi
Sismologların ve jeofizik mühendislerinin görevi:
- Geçmiş depremleri analiz etmek,
- Fay hatlarını haritalamak,
- Enerji birikimlerini incelemek,
- Deprem sonrası hasar ve artçı risk analizleri yapmak,
- Toplumu bilinçlendirmek ve risk haritaları oluşturmak gibi istatistiksel ve analitik görevlerdir.
Ancak bu çalışmalar, depremi “önceden bilmek” anlamına gelmez.
Kullandıkları modeller olasılıksal (probabilistic) modellerdir.
Örneğin:
> “Önümüzdeki 30 yılda şu bölgede 7 büyüklüğünde bir deprem olma olasılığı %60’tır.”
Bu, kesinlik değil, istatistiksel tahmindir ve tamamen rastgelelik temellidir. Parametrik istatistik yöntemleri kullanıldığı için hataya son derece açıktır. Rastgeleliğe dayalı sistemin temelinde belirsizlik vardır dolayısıyla yanılma payı en az %90’dır.
Gaybı Bilme İddiası ve Kur’anî Gerçeklik
Kur’an, gaybın yalnızca Allah’a ait olduğunu açıkça bildirir:
> “Gaybın anahtarları O'nun katındadır; onları O’ndan başkası bilmez.”(En‘âm 6:59)
Dolayısıyla, “depremi önceden haber verebiliyorum” iddiası, gaybı bilme iddiasıdır. Bu, yalnızca bilimsel bir yanılgı değil, aynı zamanda itikadî bir sapmadır. Hiçbir insan, hiçbir cihaz, hiçbir yazılım gelecekte olacak bir olayı önceden kesin olarak bilemez. Deprem, tıpkı ölüm, rızık veya kıyamet gibi Allah’ın ilminde kayıtlı bir olaydır zamanı ve şekli yalnızca Allah’ın bilgisi dahilindedir. İnsanın görevi gaybı bilmek değil, tedbir almak, bilinen gerçeklerle yaşamak ve tevekkül etmektir.
Bugün medyada veya akademide sıkça görülen “depremi önceden bilme” iddiaları hem bilimsel olarak temelsiz hem de dinî olarak sakıncalıdır. Jeolog ve sismologların görevi depremi önceden bilmek değil, olduktan sonra anlamaktır. Depremler Allah’ın kudretiyle gerçekleşir hiçbir cihaz, hiçbir insan iradesi bu kudrete hükmedemez. Gerçekte asıl bilimsel yetkinlik, cihazları üreten mühendislik disiplinlerindedir çünkü bir şeyi yapan, onu kullanandan daha iyi bilir. Ama bütün bilgi ve kudretin kaynağı, en nihayetinde yalnızca Allah’tır:
> “Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her şey üzerine vekildir.”(Zümer, 39:62)
İnsana düşen, Allah’ın takdirine boyun eğmek, sebeplere sarılmak ve bilimi doğru sınırlarında kullanmaktır. Gaybı bilme iddiası, hem bilimi istismar eder hem de tevhid inancına zarar verir. Deprem, Allah’ın kudretinin bir tecellisidir onu önceden bilmek değil, ondan ibret almak insana yakışandır.


