Sadeleşmek istemiyorum. Sözcükler sokak tezgahlarında bu kadar ucuza giderken, benim içimi parçalayanlar önemsediklerime defolu ya da ikinci el gözükürken duygularımı çıkarıp Terkos’ta satmak istemiyorum.
Ne kadar suçlu ve yüzsüz olursa olsun zeytinyağının suyun üzerine çıktığının öğrenilmesinden bu yana insanların da çirkinliklerini bebek yorganlarına sarmalayıp saflığın kokusu ruhlarının dışkılarına sinene kadar bekleyip ortaya başlarında harelerle çıkışlarına katlanamaz oldum.Veronika’nın ölmek istediği romandaki avukat Tanrı’nın intihar edeceklerini bile bile insanları iğrenç yeryüzünde vakit harcamaya zorunlu bıraktığı için özür dilemesi gerektiğini, insanların yaşama mahkum edildiğini söylerken kimilerimizin birden çok kişilikle sorumluluklarını ve haksızlıklarını yarattıkları binlerce kişiliklerin birinden birine çok yoğun ortamdan az yoğun ortama ya da tam aksine ama mutlaka bir şekilde yolladıklarını unutmuş olmalıydı.
Öyle insanlar ki bu çok kişilikli, bölünerek çoğalan tek hücreli ve kalpsiz olanlar, geriye kalan iyilerimizin yüreğindeki hukukun yüce adaleti bile onları mahkum etmekte ve hatta yargılamakta yetersiz kalıyor. Tabii ya!! Bir insanının dostluğa haksız fiillerini ve güvene borçlandırıcı işlemlerini kolayca bir başka kendisine yükleyebileceği öyle çok kimliği oluyor ki ve bu kimlikler gözleri kör eden bir ışıkla öyle saf gözüken ama şeytanca tek bir kimlikte toplanıyor ki onu yargılayabilmen için ancak canının çok yanmış olması gerekiyor; ne var ki tek başına yargılama hüküm giydirmeye yetmiyor.
Kim kimin kalemini kırmış; kimin kime yaptığı kötülük geri tepmiş de kötü olan hatasını anlamış? Hayır canım hayır! Bir zamanlar bir pamuk prenses varmış zehirli elmayı yiyince ölmemiş ama uyumuş derken yakışıklı kurbağa gelmiş öpmüş; kurbağa prens olmuş prenses güvercin.. Masallarla uyuyorduk gerçeklerle acıya bağışıklık kazanıp uyuşuyoruz. Hepimizin kandırılmak hoşuna gidiyor; gidiyor ki hâla masalları koca bedenlerimizi cenin pozisyonuna sokup tekrarlıyoruz. Hoşumuza gidiyor ki bir kere sevdik diye tüm şeytancıkları beyaz görüyor, çatalını batırdığı taraflarımızı uf oldu diye annelerimize üfletiyoruz.
Hayır efendim! Öpünce geçmiyor acısı!Yanıyor, yandıkça yangını tüm bedene yayılıyor ve yaygın yangın yüreğe odaklanmayı engelliyor; ama geçmiyor işte! Yangın sıradanlaşıyor, bir süre sonra savaşmaya da ihanete de alışıyoruz.
Düştü Bir Yaprak
Mevzu bahis yalnızca bireysel ilişkiler değildir. Ali ile Ayşe'nin veya İngiltere ile Amerika'nın dostluğu. Kirli ruhlar ve ihanet bin bir kılıkta.. İlişkiler ve politikalar.. Her kılıkta da yakar içimizi.