MEHMET ALİ GÜNEY
Tavandan Damlayan Sular
“Yaşamayı beceremeyen insanlara
intihar en güzel yoldur. Hem kendi
kurtulur hem de toplum”
Geçmişe daldığı anlarda odanın rutubetli kokusu geceyle birlikte ağırlaşıyordu. O zaman Tarlabaşı’nın gürültülü havası tavandan sızan suya farklı bir anlam katıyordu. Sesler her gece aynıydı. İniltiler silah seslerine karışıyordu durmadan. İlk başta ruhumun yankısı işte bunlar diye avazının çıktığı kadar eşlik etmişti. Midesini tutuyordu şimdi. Kusmamak için zor tutuyordu kendini.
-Gelecek korkusu olmadan yaşamak nasıl birşeydir? diye soruyorlardı. Neden sözlerine hep böyle başlıyorlardı...Sorunun aptallığını düşündükçe küfrediyordu.
-İnsanlar niçin anlamak istemiyorlar, kahretsin niye ben onları ilgilendiriyorum niye niye, diye duvarı yumrukluyordu...
İnadına yaşamak istiyordu. Sarsılan bedenin de bu soru ağırlaştıkça zevkin doruklarına ulaşmak istiyordu. İşte buydu, hayat denilen oyun ...
Tavan damlıyordu sessizce, gecenin sesi odayı dolduruyordu. Issız bir soğukluk ayaklarından midesine tırmanıyordu. Üşüyordu kız. Titreyen bedenini biraz daha saklıyordu geçmişten...
Her eve dönüşte kendine sırıtan bakışlara aldırmıyordu. Potansiyel dışlanmışların arasında yer aldığının farkında olmamak azda olsa irkiltiyordu bedenini. Fark ediyordu o zaman kendisine bakan petlek gözlerin hiçliğini. Öylesine gidiyordu okula. Birkaç derse girerek hayata tutunduğunu biliyordu.
Sadece:
-İnanılmaz derecede mutluyum, diyordu nasihat edenlere. Açlığın peşinde koşmak, heyecanı zirvede yaşamak mutluluktu. Soğuk kentin toplumsal baskılarından sıyrılmak, inadına ters yaşamak mutluluktu.
Gözleri farkında olmadan dalıyordu gıcırdayan kanepenin soğukluğuna. Gözleri iri iri açılıyordu o zaman. Hırçınlaşıyor ve itiyordu üstünden erkeğini.
Kaybettiklerinin sancısı, ıssız bir sokakta buluyordu. Hızla ilerleyip kendini atıyordu serserilerin arasına. Sarkmalar kalbini bir yerden alıp ücra duygulara yöneltiyordu. Karanlığın altında yitirdiği benliği kalbini sıkıştırıyordu. Bedenini bir meyhanenin soğuk duvarına yaslıyor ve intiharla yaşam arasındaki dengeyi yitirdiği gecelere ağlıyordu. Asla içmem diyen ağzından alkol sızıyordu şimdi.
Gecenin bir vakti yaşama isteğini yeniden canlandırmak istiyordu. Fakat başka birinin kollarına ihtiyaç duyan duyguları artık taşıyamıyordu tükenen bedenini.
* * *
Elindeki dergiyi bir köşeye fırlatıp attı kız. Sinirden yüzü titriyordu:
-Tüm kozlar onda. Beni çok iyi tanıyor ve durmadan yazıyor it. Birşeyler yapmalıyım, dedi. Çaresizlik her yanını sarmış felçli bir hasta gibi hareketsiz kalmıştı. Zorlukla sürüklüyordu ayaklarını, bir an önce ulaşmalıydı lavaboya. Gözleri kararıyordu:
-Kusmalıyım, dedi. Herşeyi biran önce kusmalıyım...
* * *
Böğürmeler geceye eşlik ediyordu. Kent insanı kusmak için tüketiyordu. Kusmuktan geçilmiyordu sokaklar. Sessizce damlıyordu tavan, kusulmuş bir hayatın üstüne...