"Acemoğlu Köprüsünü Bir Melek Beklermiş"

Zaman denen girift bilmecenin bir dönemecinde Sancak Merkezi olan Kemahtan Erzincana doğru giderken, hemen yanınızda size vefalı bir dost gibi Fırat Nehri refakat eder. Bu ahbaplık; mevsimine göre kabına sığmayan acele ve köpüklü sularındaki ürperti veren korkuyla olabildiği gibi, yorgun ve durgun akışındaki kemaliyle ömrünün hazanını yaşayan bir piri faninin irfanı ve ümranı şeklinde de olabilir.

yazı resimYZ

Zaman denen girift bilmecenin bir dönemecinde Sancak Merkezi olan Kemahtan Erzincana doğru giderken, hemen yanınızda size vefalı bir dost gibi Fırat Nehri refakat eder. Bu ahbaplık; mevsimine göre kabına sığmayan acele ve köpüklü sularındaki ürperti veren korkuyla olabildiği gibi, yorgun ve durgun akışındaki kemaliyle ömrünün hazanını yaşayan bir piri faninin irfanı ve ümranı şeklinde de olabilir.

Bu irfandan istifade, biraz da kişinin iliklerinin hamurunda coşkun akan böyle derelerin, çayların suyunun bulunmasına bağlıdır. Toprak kokan elleriyle sıktığı taşın suyunu çıkaran yiğit köy delikanlıları vardır ya, işte öyle birşey. Bizim meşhur Soğuk Suları geçtikten sonra Güvercinlik Deresinin yıllar yılı bin sabırla açtığı vadinin üzerine küçük bir hile ile konduruluverilen köprüden geçer, karayoluyla demiryolunun kapı komşusu olduğu Kazantaşı mevkiine gelirsiniz. Asırlardır insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen yolculuklarından mütevazi birini yapıyorsunuzdur haddizatında. Kim bilir sizden önce kimler geçti bu yollardan? Sizden sonra geçecek olanlardan başka..

Belki bir zamanlar katar katar deve kervanları Kazancın çoğu ticarette deyip sıra sıra Cenup tan Şimale bu yolları arşınlayıp başka iklimlere, başka coğrafyalara sefere çıktılar. Siz hayalhanenizdeki bu tasavvurlarla hem dem olurken, birden nazarınıza çarpan, Acemoğlunun boynunda bir gerdan zarafetiyle duran bir taş köprünün füsunuyla irkilir ve kendinize gelirsiniz. Kocaman bir tepenin tam ortasından, sanki Hz. Alinin Zülfikarıyla ikiye bolünmüşçesine azametli bir yarın koynundan akan nehrin üzerine dantela gibi işlenmiş, tarihin evladı, ismi bile kendi kadar tarih olan bir taş köprü..

Kim bilir üzerinden nice düğün alaylarıyla kınalı gelinler geldi geçti. Kaç Koçyiğit delikanlı, altından akan azgın ve kükreyen suların aman vermez girdaplarında bilinmezlere doğru kanatlanıp uçup gitti. Emeği, estetiği ve sanatı asırların ötesine taşıma kabiliyeti olan Taş var ya; işte ondan yapılma. Namını da banisi Acemlerden almış bu Acemoğlu Köprüsü. Sadece estetik ve hoş bir nazarı okşayan değil, altından akan bulanık suyu bile mest edip etrafında döndürecek kadar bir zarafet abidesi. Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususu ismine istinaden Acemlere dayandırılan, 12 asrın şahidi, cağların yükünü hiç yorulmadan sırtında taşıyan bir bilge..

Bir Köprünün İsyanı ya da İntiharı

Fatih Karagümrükte bulunan Cerrahi tekkesinde bir büyüğümüzün köprülerle ilgili; Her köprüyü bir melek beklermiş sözü hala kulaklarımda çınlar

Şüphesiz bu irrasyonel ve metafizik kaide bizim Acemoğlu için de geçerli olsa gerek. Zamanında kervan yolu için yapılan bu köprü, bugünün trafik ve ulaşım vasıtalarına da tonajına ve hacmine bakmaksızın bir Eyüp sabrıyla günümüzde hala tahammül etmekte. Bu tahammül ve takatte biraz da nöbetçi meleğin tasarrufu ve muaveneti olduğu söylenir halk arasında.

Sanıyorum ya 2003 ya da dört yılında Türkiyeyi motosikletimle gezme fikrimi pratiğe döktüğüm yıl içinde köprünün adını sanını bilmeden ilk geçtiğimde içimde garip duygular oluşmasına sebep olmuştu. İnanır mısınız bilmiyorum ama köprünün hikayesini bilen bir yerliden duymak için tam 3 saat boyunca oralarda gezindim durdum. Bir zaman sonra bir araç durdu. Selam verip bir problem olup olmadığını sordu. Giyiminden kuşamından ve plakadaki resmiyetten bir bürokrat olduğunu anlamıştım ama neci olduğunu tam olarak anlayamamıştım. Güzelce selamlaştık. Kelamlaştık

Dedim efendim 2-3 saattir bu köprünün hikayesini bilen birinden duymak için beklerken karşıma Allah, sizi çıkarttı.

Anlatır mısınız nedir buranın hikayesi?

Köprünün 12 asırlık bir köprü olduğundan, Acemler tarafından yapıldığından bilindik tarihinden bahsettikten sonra 22 Nisan 1996 günü, 14 vatan evladı Mehmetçiği bu köprüden Fıratın azgın sularına kaptırdığı anlattı ağlayarak

Şehitlik mertebesine yükselen bu delikanlıların kim bilir hangi hevesleri kaldı kursaklarında, hangi hayalleri vardı hülyalarında? diye düşünüp gözyaşı dökerken Kaymakam Beyin o askerler içinde akrabasının da olduğunu bilmiyordum

Bundan evvel toprak ve sudan mürekkep naçiz ecsadını bile geri alamadık ki, gariplerimin hülyalarını, heveslerini bilebilelim diye mırıldandım

Vazifemiz mesul aramak değil ama, sorumluluğun ne köprüyü bekleyen Melekte, ne Karasuda, ne de kadim köprü Acemoğlunda olduğu kanaatindeydim.

Belki bu, bir köprünün isyanıydı; ya da asrın insanına anlayacağı lisanda elemli bir ihtarı, bir tembihiydi. Çünkü bu modern bilginin artık kullanıldığı çağda insanlar ancak bu vahametteki hadiselerden sonra gerçek bilgiyi deneyimlemiş olabiliyorlar. Gerçi bu tarz düşüncelerin de artık pek bir işe yaramadığı Enformatik Cehalet tabiri ve tahkiriyle dile getiriliyor bazı büyüklerimiz tarafından

Allah bizleri bir daha böyle yürek burkan bir isyan ve ihtarın muhatabı olmaktan korusun Kaymakam Bey dedim.
Amin dedi Amin Amin
Sizden bir istirhamım var Yuşa bey; Lütfen yolunuz bu köprüden bir daha geçerse ismini ve memleketini dahi bilmediğiniz, size meçhul bu 14 askerimize, Fatiha, ya da bildiğiniz bir duayı okuyup geçin hatta bu olayı anlatın da dostlarınızı da bunu başkalarına anlatsın bu yayılsın ve güzel bir işe hep birlikte imza atalım dedi.
Evet dostlarım, kardeşlerim, unutmayın ki, onların hiçbirinin suçu ve günahı yoktu Mehmetçik olmaktan başka Allah hepsine gani gani rahmet eylesin.
Teknolojinin kullanılabildiği bu zaman diliminde hem kaymakam beye olan sözümü geç de olsa tutma adına yaymış olayım. Rabbim şahittir ki her gezgin arkadaşıma konusu açıldığında bu köprü ile olan hislerimi aynen böyle anlatmışımdır
Sözümü tuttum.
Aha bu yazı da şahit olsun

Başa Dön