Bilgi çağına girdiğimiz geçen yüzyılda bilginin ve aklın uğradığı ihaneti görmek, çok hüzünlendiriyor beni. Yaşantısıyla, sözleriyle çağdaş ve modern olduğunu iddia eden insanlar, bilgi ve bilgiyi kullanmaya bir sokak kedisi kadar değer vermiyor.
Oysa daha düne kadar, inançlarını bilginin ve aklın ölçütleriyle tartarak bulduğunu söylemiyor muydu bu insanlar?
Hani görmediği bir şeyi, aklının kabul etmediği bir nassı onaylamıyorlardı! Şimdi tarifi imkânsız bir ikiyüzlülükle kendini şansın, büyünün ve sıradan heyecanların kollarına bırakmışlar.
Doğrusu bilgiyi küçümseyip aklı yok sayan birinden; sağlıklı düşünce, sağduyulu ve adil davranış beklemek gaflettir! Ötesi yok. Duyguları ve ön kabulleriyle yaşamaya alışmış bu insanların tutum ve davranışlarıyla ayaklarının ucunu görebilmelerine bile şaşırıyorum.
Kafanızı kaldırıp etrafınıza bir baktığınızda insanların; toplum meselelerinden uluslararası anlaşmazlıklara, geçimlerini sağlamaktan eğlence biçimlerine, sevgilerine, aşklarına, düşmanlıklarına, nefretlerine kadar, ilgili oldukları hemen hemen her alanda, sonu gelmez bir hayalcilikle yaşadıklarını görmek çok korkutucu değil mi sizce de?
Geleceklerini şansın, büyünün, tesadüflerin eline bırakarak yaşamak çok gülünç ve çok da korkunç.. Bu insanların yarına, öbürgüne, bir yıl sonrasına ait düşünceleri ve planları bile yok. Dahası planlarını gerçeğe dönüştürmek için yorucu, terletici, uzun soluklu çalışmalara da hiç yanaşmak istemiyorlar. Herkes okumak, bilgi edinip o bilgiyi kullanmak yerine kısa yoldan fenomen olma, iki laklakla kolay yoldan para kazanma derdinde
İşin, gücün, alınterinin, gözyaşının kapısını hiç kimse çalmak istemiyor nedense. Fakat yükselmeyi, ün kazanmayı, başarmayı, galip gelmeyi, zengin olmayı çok istiyorlar.. Hayat tarzlarını başkalarına dikte ettirmek, kendileri gibi düşünmeyenleri yok etmeye çalışıyorlar. Her şey birden değişiversin, büyülü bir el tutup kendilerini yükseğe çıkartıversin istiyorlar. Sanıyorlar ki bütün kazanımlar, talihin bir oyunu! Başarılar, ayak oyunlarıyla, sesini yükseltmelerle, birilerini yok edivermekle kazanılır sanıyorlar. Bütün varların altında, aklın sınırsız gücünün yattığını; bilginin insana acı veren kamçısının, başarının ve yükselmenin anahtarı olduğunu maalesef ki hiç bilmiyor ve idrak edemiyorlar
İnanın içim yanıyor bu kitleye. Bunlara ölüm var deseniz de nafile. Çünkü ölümü bile akıllarına getirmiyorlar. Yani öleceklerine inanmıyorlar
***
Her ne ise,
Orhan Pamukun eniştesi ve Hayat Dergisinin sahibi Şevket Radodan bir hikâye okumuştum yıllar önce. Onun bilginin yüceliğine yönelik anlattığı bir hikâyeyi hatırladım bu satırları kaleme alırken..
Hikâyede: Bir zamanlar Mein balıkçısı diye, talihi ile meşhur bir adam varmış. Mein kıyılarında balık pek az tutulduğu halde bu adam ne zaman balığa çıksa boş dönmez, sepetler dolusu balıkla gelirmiş. Adam bu yüzden para kazanırken talihi de dillere destan olmuş. O kadar ki, birinin fazla talihli olduğunu anlatmak için Mein balıkçısı gibi talihli demek adet haline gelmiş. Günün birinde balıkçı ölmüş. Tören için evine gelenler, Mein balıkçısının evinde balık ve su üzerine zengin bir kütüphane olduğunu hayretle görmüşler; adamın neden balık avından boş dönmediği o zaman anlaşılmış. der yazar.
Evet, bilgi çağının kapısının önünde durup onu kullanmak yerine hususiyle sosyal medyada boş işlerle uğraşan insanları gördükçe gerçekten içim parçalanıyor.
Bu insanları bu hale getiren şeyin ne olduğunu da biliyorum ama onu burada anlatabilmemin mümkün olduğunu düşünmüyorum.
Ancak yaşadığımız bu günlere bakıp gördüğümüz korkunç ihanet ve ikiyüzlülüğün karşısında insanın küçük dilini yutmamasının bile mucizevi bir şey olduğunu söylemek isterim.
Son tahlilde ustam Salah Birselin sözüyle yazımı bitirmek istiyorum.
Ne diyordu üstad:
Ey aklım yerinden çık ve bir daha geri dönme
Kalın sağlıcakla