Sanıyorum 2019un son günüydü ve hava yeni kararmış gecesinde doğum günüm olan bugünde İstiklal Caddesine motosikletimle girmiş uygun bir yere park ettikten sonra biraz dolaşmak ve etrafı izlemek istemiştim Aslında o gün içimde depreşen duyguları yeni yıla özgü planları olmayanlara özgü bir basiretsizlikle dolaşıp, olunması gereken en son yerde ne yaptığımı, ne aradığımı tam olarak ben de bilmiyordum Bu yürek yarası İstanbulun en pis semtine atıvermişti bedenimi Eh gelmiştim artık burada gözlem yapıp çok kültürlülük nektarının posasından birazda ben istifade etmeliydim yani Zira buralar eğlencenin merkeziydi ve birazdan abartılı şenlik havası başlar, aniden garipleşir; gündelik zengin kültürlülük boyasını ufak ufak döker, yeni yılın ateşli karşılayıcılarıyla hınca hınç dolacaktı
Bir süre sonra Taksim meydan sarmayınca motosikletle Tepebaşına oradan da Eminönüne bizim kokoreççide tıkınma planı yaptım zihnimden hızlıca Galatasaray Lisesinin önünden geçerken; biri yaşlı üçü genç bir grup rahibeyle karşılaştım. Yan tarafımızda da etten, monttan ve kottan örülü künt bir duvar; alkol alma ritüeline hiç gecikmeden dahil olmuş gürültücü ibneler, ergen kızlar, kaplan desenli taytlar, uzun saçlı küpeli ve fularlı enteller arasında tatlı rahibeler, kendilerine benzeyen bir kapalı kız görmenin ve ona hemen dinlerini anlatmanın garip bir neşe ve telaşını taşıyorlardı. Beyoğlu ablukası altında yirmi saniyelik bir tecrübe, kısa sürecek ve bugünlere uzanacak bir kader ortaklığı yaşıyorduk hepimiz Ben İslamı, onlar Hıristiyanlığı anlatmak istiyorlarmış gibi garip garip göz göze gelip bakışıyorduk zararsız Siyah izarları uzun uzun salınmakta olan genç rahibeler, onlar kadar tesettürlü olmayan; ama işte başörtüsüyle şimdi onlara en yakın olan bir kızla karşılaştılar. İçlerinden mavi gözlü olan rahibe kapalı kıza elini uzattı, kız da tanışıyor muyuz der gibi bakıp karşılık vererek elini uzattı.
Mavi gözlü rahibe kapalı kıza :
How are you? dedi gülümseyerek.
Kapalı kız: Fine, thanks and you?- dedi.
Rahibe: Happy new year, God bless you dedi.
Kapalı kız: Amin, cümlemizi inşallah- dedi.
Bizim kızın tarzancaya çalan İngilizcesinden rahibelerin de Fransızcaya benzer Türkçesinden bir halt olmayacağı başından belliydi. Ve bu sohbetimsi hava her iki tarafın da kem-küm düzeyinde ki muhabbetinden çok da uzun soluklu olmayacağı başından belliydi.
Fakat komik olan, bu sohbetimsi durum icra edilirken rahibelerin hepsinin kızı bir çembere alıp tek tek merhabalaşması, selamlaşmasıydı. Özellikle genç rahibeler kapalı kızla tokalaşırken iki elleri arasına kapalı kızın ellerini alarak sıkıp kendi dillerince birşeyler mırıldanıyorlardı.
Rahibelerin bu yaptığına İslam dininde; musafaha denir bilirsiniz Ve kadın olsun erkek olsun musafaha yapılırken müminler salavat getirirler. Ama bizim kız bunu yapmadı ya da heyecandan unutmuştu belki de ben tam olarak dudaklarını okuyamadım
Her ne ise
O gün hissettiğim şeyi biliyorum: Dini ehemmiyeti olan bir özel günü bile taşkın kent eğlencelerine dönüştürmüş Batılı dünya tasavvurunun dindar Hıristiyanları da bizler gibi, dışarıda ve yabancı kıldığını anladım. Hristiyanlığın özü ile Batı kavramının aynı şey olmaktan çıktığını, akli olmayan her şeyi ve en çok da dini öteleyen devasa boyuttaki modern cemaatin; aklı aşan bir şeylere inanan farklı dinlerden gelen müminlerin kaderini etrafa yayılmış cıva parçalarının bütünleşme arzusuna benzer bir gayretle birleştirebileceğini sanmıştım
Yanılmışım
Çünkü bunlar hiçbir zaman hiçbir yerde, hiçbir gerekçeyle bizi gerçekten sevmeyeceklerdi İşte Faşist Fransanın kapalı kadınlarla ilgili aldırttığı siyasi kararlar, karikatür olayları, Alamanların helal kesime bile karşı çıkmaları, müslümanların evlerine yapılan saldırılar ilaahir..
İşte o günden, bugüne yaşanan süreç içinde inançlarına özgü kadim bir gerçeklik nedeniyle örtünen kadınları, seküler hakkaniyet ölçülerinin ötekininkiyle birlikte kendi göstergelerini de ezmekten gocunmayacağı bir alanda olduğuna bizzat şahit olduğumu açık ve net bir şekilde söyleyebilirim
Yani bu ülkede görünür dindarlık fobisinin konusunu gündemden hiç düşürmeyen Türk solu, acaba aynı ortak kaderi paylaştığı rahibelere de sırf kapalı oldukları için aynı muameleyi reva görebilirler mi? Ya da kurunun yanında yaşın da yanması Türk solu tarafından nasıl karşılanır? diye merak ettim doğrusu
Bu ülkede veya başka batı ülkesinde hiçbir rahibe saçlarını kazıtmayı denemeyecektir. Zira böyle şeylerden ödlerinin kopacağını biliyorum. Ve liberal demokrasilerin; Hıristiyanlık ise öd koparma hakkından ölesiye arındırılmış bir şey olduğunu Türk solu çoğu sağcıdan daha iyi bilir
Bugün Batı hem kendi içindeki Müslüman unsurların varlığını görünür kılan 11 Eylül nedeniyle, hem de şimdi kapılarında bulunan Türkiye nedeniyle, gündemine girmiş İslam yüzünden, kapatmış olduğu azılı düşman olma davasını ne hikmetse her gün biraz daha ısıtmaya gayret gösteriyor ve Solu da bu emellerine alet etmekten hiç mi hiç çekinmiyor
Raffarinin; İslam ırmağının laiklik yatağında akmasına izin verecek miyiz? ifadesi bana biraz da ontolojik bir endişeden kaynaklanıyor gibi gelirdi. Aydınlanma sürecinde bütün toplumsal kurumlarını Hıristiyanlıktan arındıran Batı, paradigmasını azıyla idare etmeyi kâfi bulduğu Hıristiyanlığın özüyle irtibat kurmaktan kaçınmak üzerine kurmuş değil miydi?
Şimdi ise başka bir din, henüz üzerinde çalışılmamış, pastörize edilmemiş, pure haliyle Batının kalbine doğru akın akın yolculuk ediyor! Ya hep savunmada gibi görünmesine rağmen yarattığı sinerji ile Batının muhayyilesinde bitmiş mesele olan kutsalı hortlatırsa dinimiz İslam, işte o zaman Türk solunun ne yapacağını gözlerimle görmek istiyorum.
Batı, Hıristiyanlığa karşı verdiği ve sonra İslama karşı yürüttüğü, araya giren iki dünya savaşı ile bir süreliğine ertelediği aydınlanma savaşını artık sadece dışarıda değil, içeride de sürdürmek zorunda bunu anlıyorum. İlla ki yanına solun uçlarını, sağın münafığını alıp sağdan, soldan tokatlamaya devam etmek isteyecektir bu ülkeyi Bunun da bir hal çaresine bakacaktır bizimkiler O yüzden kafaya da çok fazla takmıyorum bu meseleye. Çünkü Türkiye artık eski Türkiye değil.
Ancak şu Raffarinin sorduğu soru kafama takıldı benim. Yani bu soruyu sormakla haklı değil mi adam?
Bizim dindarlarımız ya da inançlı olan yüreklerimiz, o öksüz Türklüğümüzü sağıyla, soluyla, ilericisi, gericisi, beyazı, zencisiyle ne zaman bir tehvid bayrağı altında toplayacak ve bir babayiğit ne zaman çıkartabilecek çok merak ediyorum doğrusu
Doğrusu şimdilik bu gelişmelerin yaşanacağını hiç sanmıyorum. Ancak er ya da geç dinozorların kökü kuruyunca gelecektir diye de ümit ediyorum. Çünkü bizim solumuz İslama özgü hayat tasavvurunu her fırsatta, her zaman ve her an ne hikmetse yavaştan yavaştan bir vesayet altına alıp kendince birşeylerin tedbirini almayı şiar edinmekten vazgeçmeyi düşünmüyor Hani devlet kurumlarıyla değil de solun bizzat kendisi, Türklük mensubiyetiyle Batının bu oyunlarına dur deyip dalga dalga kırılma yaşatır mı orasını da bilemem ama eğer bu olayları sol bizzat kendisi yapmazsa vallahi, billahi, tillahi, dinozorların er ya da geç bu dünyadan yok olduğuna tüm kitapların da anlattığına şahit olmuş milyarlarca insan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim