Ne Zaman Doğruyu Buluruz?
																													Yarattığınız sistemler Kullandığınız yöntemler Yaşamak istemem artık aranızda Demiş şair Haksız mı?
																											
"Gelecek, eskiden ne güzeldi, şimdi ise sadece bir sonraki teslim tarihi." – Woody Allen"
"Gelecek, eskiden ne güzeldi, şimdi ise sadece bir sonraki teslim tarihi." – Woody Allen"
																													Yarattığınız sistemler Kullandığınız yöntemler Yaşamak istemem artık aranızda Demiş şair Haksız mı?
																											
																													Ünlü Çek yazar Milan Kundera'nın da bir kitabının adıydı ''Var olmanın dayanılmaz hafifliği'' yıllardır düşünür dururum. Var olmak ağırlık mıdır, yoksa hafiflik mi? Romanı okuduğumu söyleyemem dört dörtlük, şöyle bir sayfalarına göz gezdirmiştim...
																											
																													Tamam sayı olarak seksenbirmilyon olabiliriz, buna itirazımız yok asla ve kata, ancaaaak bu seksenbir milyonun en az on onbeşmilyonu hiç bir şeyden anlamayan bebebelik, bazıları yaşlı ve hasta, bazıları yatalak ya da bitkisel hayatta... Bilmem anlatabildim mi?
																											
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne de baktığınız zaman şöyle de bir açıklaması var Eşref Saati ile ilgili ''1. isim Bir işin olumlu yola girmesi için en uygun zaman. 2. İş görecek kimsenin ters davranmayarak, güçlük çıkarmayarak uysallık gösterdiği zaman.'' Bir yazarımızda Eşref Saati ile ilgili böyle bir cümle kurmuş.
																													Yıllardır sahip olduğunuz alışkanlıklar, beynimizin kimyasını değiştirmiştir. Nörol yollar sayesinde merdiven çıkmak, sigara içmek,  
 içselleştirilmiştir. Bu otomatikleşen eylemler, zihnin bazı konularda enerji harcamasını engeller. Burada başrolü kimseye kaptırmaması gereken, ÖZ DİSİPLİN giriyor devreye.  
 Öz disiplin, kimsenin bir şey demeden kendini kontrol edebilme yeteneğidir. 
																											
																													Hadi anlarım Ankaralılar denize koşsun kaplumbağalar gibi, İstanbulun denizi mi yoktu? Bodrumun kaçınılmaz geleceği İstanbul'unkiyle benzer mi?  
 Peki nasıl duracağız, bizi kim durduracak?
																											
																													Benimkisi bir yaşam hikayesidir. Bu hikayede aşk arayanlar, aşk Bodrumadır, beddua ise bugüne getirenlere.
																											
nnem söylemedi ama bir klişe daha vardır. Köy kızları mahcup olduğu kadar masumdurlar. Utangaç oldukları kadar bakiredirler. Onlar gizli yerlerde açan nadide çiçekler gibidirler. Eşsiz ve el değmemiş, hiç koklanmamış. Bak neredeyse unutacaktım. Üstelik doğurgandırlar. Topaç gibi al yanaklı bebeleri olur. Ne kadar çok istersen Dört, beş altı
																													Paylaşmak büyük önem taşır insanlar arasında. Çünkü mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır, acılar umutsuzluklar paylaşıldıkça son bulur. Gelin hep birlikte acıları paylaşıp mutluluğa çevirelim; mutsuzlukları umutsuzlukları yok edip, bitirelim.
																											
																													Dün akşam bi ürya gördüm ki sevgili günlüğüm, bu seferki evlere şenlik. Her zamanki gibi korkunç değildi. Pek eğlenceliydi. İlk defa şöyle doğru düzgün bi ürya gördüm. Uyanınca da, keşke bu ürya gerçek olsa dedim, Emel Sayın gibi.
																											
Tecrübeyle sabittir ki; kavgada kimin sesi çok çıkarsa, o haklı oluyo. Kim vatandaşı korkutursa, ona buna yasak- baskı uygularsa, kendisi kazanıyo. Korku imparatorluğu, işe yarıyo yani. Ben örneğimi seçtim. AKP hükümetinin yasak ve baskı politikasını uyguluyom. Böyle iktidara, işte böyle vatandaş yakışır. Ne demiş atalarımız:” Ağaca çıkan keçinin,
																													Gelişen sürecin doğru olan deklarasyonuna göre zulmü ve ceberrutluğu içinde başa gelen köleci deklarasyona uygun olmakla doğruydu, kaderdi. Kadere rızasızlık yanlıştı, kâfirlikti.
																											
																													İnsanların kendi doğrularına olan inançları ve bunların gerçekliği üzerine düşündüren, toplumsal normlar, adalet ve ego kavramlarını sorgulayan, güzellik algısı üzerinden doğruluk kavramını tartışan felsefi bir deneme. Herkesin doğrusunun kendine ait olduğu düşüncesini eleştirel bir bakış açısıyla ele alıyor.
																											
																													Sadece canlılar mı ölür, peki ya kitaplar? Kitapların da bir ruhu yok mudur?  
 Kitap sektörünün ve yayıncılığın zor günler geçirdiği günümüzde, acilen bir şeyler yapılmazsa eğer kitaplar ölecek ve kültür büyük bir darbe görecektir. Kitapların ölmesi demek, toplumun hafızasının ölmesi demektir ki bu da ciddi bir
																											
"Laiklik" kelimesi, İngilizce "secularism" kelimesinin tercümesidir. Kelime aslen alem ya da dünya anlamına gelen ve kilesinin karşılığı olarak kullanılan Latince "saeculum" kelimesinden türemiştir. "secular" kavramının kullanımı, ilkin 1648'de imzalanan Vestfalya anlaşması -Avrupa'da ki en uzun din savaşını bitiren anlaşma- ve çağdaş laik devlet ortaya ilk çıkışıyla birlikte gündeme
																													Gül bahçelerinde gül koklamak en çok onların hakkıydı; dikenleri tenlerine battı! ..  
 Ağladılar ve kanadılar durmadan!
																											
Hamdi Koç
 
					 
				